Reel politik ayrı. Rasyonalite ayrı. Güç değerlendirmesi ayrı.
Bütün bunlar, siyasetinizin yolunu belirlemede etkindir.
Ama bunlar, ana gerçeği görmeyi ve ne ile karşı karşıya bulunduğunuzu doğru anlamayı engellememeli.
Sıfır sorunu yürütemedik. Arap baharı baharla sonuçlanmadı. Darbeler geldi. İç savaşlar geldi. Ve uyduruk siyasi uzlaşmalar geldi.
Mısır’da darbe oldu. Suriye’de iç savaş yaşanıyor. Libya’da ikili yönetimin kan gölü var. Tunus’ta laiklere ofsayttan gol atma imkanı tanındı. Irak kaostan kurtulamıyor.
Bir çok “muhafazakar zihin” Mursi’yi eleştiriyor, Gannuşi’nin laiklere ofsayttan gol atma fırsatı vermesinden dolayı “akıl dolu” tavrına işaret ediyor, Libya, Suriye’deki kan gölünü gösteriyor ve bütün bunlarda Ak Parti liderliğinin - Dış politikasının vebali bulunduğu yaklaşımını satın alıyor.
Bu arada Suudiler, Körfez ülkeleri savrulmuş, Türkiye’nin ittifak halkası ile başka yerler arasında oynayıp duruyor.
Bölgede işlerin Ak Parti yönetimindeki Türkiye’nin politikaları istikametinde gelişmediği muhakkak.
Bu bölgede bir yeniden yapılanma gerçekleşiyor ve bu uzun süreli bir alt - üst oluş içinde vuku bulacak. Sıfır sorunlu günler kalıcı olmadığı gibi, şu andaki kaosa da kalıcı gözüyle bakılamaz. Bu yaklaşım da doğru.
Şimdi gelelim ana aksa.
Türkiye de oynadı, bu coğrafyada çıkarı olan ve kimi küresel güç niteliğindeki güçler de oynadı. Türkiye bu güçleri tamamen ihmal etmiş değil. Ama farklarını ortaya koymayı da bu coğrafyaya sadakatin gereği olarak gördü. Farklılaştı ve bu farklılaşma bütün coğrafyayı etkiler hale geldiğinde de küresel güçlerle mesafe oluştu. Dediler ki, “Bu coğrafyadaki yeniden yapılanma Türkiye’yi yöneten İslamcı kadroların önderliğinde ve bizden -Batı’dan- bağımsız gerçekleşemez. Bunu engelleriz.”
Yukarda verdiğimiz örnekler engelleme örnekleri.
Peki Türkiye’deki siyasi gelişmeler ne?
Ak Parti’nin tek başına iktidardan düşürülmesi?
Yeniden terörle karşı karşıya bırakılması?
Özellikle CHP ile koalisyon zorlamaları?
Tunus’ta yapılanın benzeri mi?
Bizde de birilerinin çıkıp “Tayyip Erdoğan Gannuşi gibi akıl dolu bir siyasetin içine girmeli, bunun için de CHP ile koalisyon yapıp, küresel odaklar nezdinde meşruiyyet sağlamalı” diyeceği zamanlarda mıyız?
Bilmiyorum, belki de reel politik onu gerektirir.
Tıpkı DAİŞ kirini Türkiye’nin üzerine bulaştırıp sonra da arınmak için onunla mücadeleye soyundurulması ve İncirlik mutabakatının gerçekleşmesi de bu sebepledir. Yadırgamam. Bileğinizi bükerler. AB de kaç zamandır Kıbrıs’ta Rumların tam üyeliğini tanımamız için bileğimizi bükmeye çalışmıyor mu?
İncirlik’te bir şeylere razı olduğumuz açık. Ama o razı oluşun içinde, kendi politikamızı inşa etmeye çalıştığımız da bir vakıa. Yangından ne kadar mal kurtarabilirsek duygusuyla. Kaldı ki o da sorgulanıyor “Siz, bizim açtığımız alanda kendi tehdidinizi vurmayı tercih ediyorsunuz” kampanyasıyla.
Reel durumun zorunlulukları üzerinde durulabilir kuşkusuz.
Ama bileğimizin neden büküldüğünü görmek kaydıyla.
Demek istiyorum ki, Tayyip Erdoğan’ı dövmeye kalkanlar, siz, Türkiye için bağımsız politikalar geliştirdiğinizde sizi dövmekten sakınırlar diye düşünmeyin.
Mesela CHP de düşünmesin, MHP de, ve daha özel söyliyeyim, Saadet de.
Bakın bir yakın geçmişe, Erbakan niye dövüldü, Ecevit niye dövüldü, hatta Demirel niye dövüldü?
Özal, Amerika’da o kadar ilgi gördü, ama Irak’ta bir koyup üç alamadı. Vermediler. Çekiç güç sonunda bizi vurdu.
Bu coğrafyada özgün politikalar geliştirmek isterseniz, bu coğrafyanın insanıyla, devletiyle vururlar sizi. Sisi’ler bulurlar, selefilerle elele tutuştururlar, arkasına Suudi desteğini koyarlar vs...
Bizim muhafazakar zihinlerimiz bile allak bullak olur.
Kendi insanlarımız için yenilgi dosyaları hazırlamaya başlarız: Şunu yapmasaydı, bunu yapmasaydı gibisinden...
Tamam kapıyı, kilidi, güvenlik tedbirindeki eksiklikleri konuş, ama hırsızı da gör birader. 100 yıldan beri bu coğrafyanın iliğini kemiğini sömüren güçlerin kumpaslarını da söyle, en azından içinde bir bu cendereden kurtuluş ümidi olduğunu anlayalım. Teslimiyete gerekçe üretmek zaten 100 yıldır yapılıyor.