Vaktiyle Sabah ve Hürriyet gibi gazetelerde köşesi varken şimdilerde Cumhuriyet okurlarıyla buluşan bir yazarın içinde ‘köpek’, ‘tasma’ ve ‘sahip’ gibi sözcüklerin geçtiği yazısı tepki çekti. Genel olarak Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni (TSK) özel olarak da Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’i tahkir ve tezyif amacıyla yazıldığı biçiminde algılandığı için...
En sert tepkiyi Başbakan Tayyip Erdoğan verdi.
TSK devletin bir kurumu; her kişi ve kurum gibi o da eleştiriye açık olmak zorunda... Tahkir ve tezyif ise sadece yasal açıdan sorunlu değil, yazarların kalemlerini alıştırmaktan kaçınmaları gereken ciddi bir mesleki ayıp da. Geçmişte bu ayıbı işleyenler çıkmadı mı? Çıktı. Son ayıbı işleyenin köşesini teslim aldığı yazar da, vefatından hemen önce, beklediği gibi davranmayan komutanlar için hiç de hoş olmayan yazılar kaleme alıyordu.
Gelenek şimdi ithal yazarla sürüyor.
Konuyu basit bir adli vak’a olarak görüp üzerinde durmamak da mümkün. Ancak bazılarının içine düştüğü ruh halini ve ülkenin bugünlerde kazandığı merhaleyi gözler önüne sermesi bakımından, olayın biraz daha yakından bakılmayı hak ettiği de aşikâr...
Bir insan, hele halkla her gün buluşmayı getiren bir köşenin kendisine emanet edildiği biriyse, neden büyük bir camiayı rencide edecek türden bir yazıyla okur önüne çıkar? Hangi ruh hali o insana bir başka insanı köpeğe benzetmeyi makul gösterir? Eğer bir derdi varsa derdini doğrudan yazmak veya rencide edici sözcükler kullanmadan düşüncelerini aktarmak yerine, yazı sanatının en banal üslubunu benimsettirir?
Her bir sorunun üzerinde ciddiyetle durmanızı tavsiye ederim.
Genelkurmay Başkanlığı bir süreden beri kendisini günlük siyasetin dışında tutma çabasında; kendi haline bırakılsa demokratik her ülkede silâhlı kuvvetlere çizilmiş sınırlara bizde de riayet edeceğinin işaretlerini veriyor. Bu besbelli bilinçli bir tercih. Türkiye’nin bugün karşı karşıya bulunduğu güvenlik sorunları, uluslararası ilişkilerde üstlenmek zorunda kaldığı yeni misyonlar, güçlü ekonomisinin daha da güçlenmesine olan ihtiyaç bu yeni tavrı zorunlu hale getiriyor.
Siyasete sürekli müdahil veya kendisini her an sisteme müdahale edebileceği türden bir teyakkuz halinde tutmaya çalışan bir silâhlı kuvvetler, özellikle bugünün dünyasında, içte ve dışta görmeyi arzuladığı saygıdan mahrum kalıyor. Toplumuyla bağı kopuk, müttefiklerinin küçük gördüğü bir ordunun kimseye yararı olmaz; en başta da kendi mensuplarına... Değişen ve dönüşen Türkiye’de TSK’nın yerinde sayması herhalde beklenemez.
Tavrı değişen ve kendini demokrasilerde kabul edilebilir görülen yere konuşlandırmaya çalışan TSK giderek imajını da düzeltiyor.
Bu değişim arayışı bir siyasi yorumcunun neden betine gider? Neden asabını bozar, dilinin dengesini olumsuz etkiler? Nasıl zor ve tüketici bir hayat olmalı Cumhuriyet yazarınınki...
Yoksa dert, askeri tahrik edip eski alışkanlıklarına geri döndürmek mi? Başbakan Erdoğan’ın sert tepkisi bunu önlemek için miydi yoksa?