Suriye’de önce ateşkes, ardından kalıcı barış, onun ardından da kalıcı bir yapı oluşturacak müzakerelerden umut kesilmiş durumda. Sorun ateşkes ya da kalıcı barış konularında değil, Suriye’nin nasıl bir devlet olacağında. Yönetim biçiminin de demokratik mi yoksa anti demokratik mi olacağıyla fazla ilgilenen olmadığı anlaşılıyor.
Müzakerelerden sonuç çıkmamasının kabaca iki nedeni bulunuyor. Birincisi, Esad yönetiminin yerini alacak kesimlerin ne ölçüde radikal İslami bir çizgi izleyeceklerinin bilinmemesi; bir diğeri de hangi kesim iktidarı elinde bulundurursa bulundursun, Suriye’ye hakim olacağından emin olunamaması. Bu iki nedene bir de olası yeni Suriye’nin Rusya ve Batı ile nasıl ilişki sürdüreceğinin belli olmaması nedeni de eklenebilir.
Söz konusu belirsizliğin en fazla Rusya’ya yaradığı hatırlatılmalı. Rusya, uluslararası askeri müdahale yapılmasını engelliyor, bu tutum karşısında hiçbir devlet uluslararası hukuka aykırı davranmış olma riskini üzerine almıyor ve Suriye’ye açık askeri müdahalede bulunamıyor.
Öte yandan ortamın belirsizliği de müdahale halinde bile istikrar sağlanacağını garanti etmiyor; bu arada Rusya da her devletle pazarlık yapma imkanı buluyor.
Kalkan Rus vetosu
Rusya ile yapılan pazarlıkların başlangıçta müdahale konusunu kapsadığını, ancak bugün insani yardım konusuna kilitlendiği söylenebilir. Rusya, tıpkı müdahale konusunda olduğu gibi insani yardım konusuna da karşı çıkıyor, bu konuda BM’den karar çıkmasını engelliyordu.
Ancak zaman içinde anlaşıldı ki, Rusya’ya rağmen Suriye’ye pekala yardımlar aktarılabiliyor. Üstelik bu yardımların hangi kesimlere gittiğini ve ne tür yardımlar olduğunu da Rusya takip edemiyor. Ayrıca, bugün Suriye’ye yardım gönderen hiçbir devlet ya da kuruluş bu yardımların doğru ellere gittiğinden emin olamıyor, zira yardımlar Suriye sınırını geçtikten sonra izlemeyi yapabilecek hiçbir uluslararası kuruluş yok.
Sadece yardım konusunun bile içinden çıkılmaz bir hal almış olmasıyla sonunda BM’den insani yardım konusunda karar çıktı, Rusya bu kez veto kullanmadı. Anlaşılan o ki, artık Rusya kendisinin de ‘yardım’ ulaştırması gerektiğine ikna olmuş.
Karar, hem yönetimi hem de El-Kaide’ye yakın örgütleri şiddet kullandıkları için kınıyor, yabancı askerlerin ülkeden ayrılmasını talep ediyor. Rejim ya da radikal örgütler kınandıkları için utanırlar mı bilinmez, ancak kararın daha önemli yanları var.
Yeni kararlara hazırlık
İnsani yardım kararı, yardımların şiddete başvuran muhalif kesimlerin eline geçmemesi için önlemler sıralarken, kentlerin ablukalarının kaldırılması gereğine, rejimin varil bombaları kullanmamasına ve okul, hastane gibi yerlerin silahlardan arındırılmasına dikkat çekiyor.
Rejime de uyarı niteliği taşıyan bu kararda ilginç olan ve Rusya’nın onaylamaya ikna olmasına yol açan koşul ise yardımların her kesime yapılacak olması. Yani rejim taraftarlarına da yardım yapılacak.
Bu, Suriye’deki insanlık dramından her kesimin sorumlu tutulduğunu ima ediyor; bu seferlik devletin vatandaşına uyguladığı şiddet üzerinden yapılan tanımlar geri bırakılıyor. Kısacası asimetrik bir savaş, sanki tarafların güçleri simetrikmiş gibi ele alınıyor.
Ancak yine de insanların acısını dindirebilecek yardım koridorlarının açılabileceği, bu arada yabancı gözlemci sayısının artacağı, yardımlar konusunda sorun çıkarsa da, daha ileri kararların alınabileceği; dolayısıyla, öyle ya da böyle Suriye’ye bir müdahalenin taşlarının döşendiği söylenmeli.