Türkiye Başkanı Erdoğan’ın, BM’deki konuşması tek kelime ile ifade edilirse, “adalet haykırışı” niteliği taşıdığı açıktır. Tüm Müslüman ve tamamen mazlum coğrafyaların sesi olma içeriğini taşıyan, Türkiye’nin yeri ve rolünü en yüksek perdeden anlatabilen tek lider vardı karşımızda.
Dünyanın içinde bulunduğu düzenin, İkinci Dünya Savaşı sonrası hegemonların diktesi ile kurgulandığını bilmeyen yoktur! Yeni gelişmeler ve konjonktüre rağmen, halen kendi dayatması ile dünyayı şekillendirmek isteyen, dünyanın sorunlarını çözen kurumu gibi duran Birleşmiş Milletler’in neye yaradığını sorabilen başka lider de, ülke de yok ortada! Anlaşılan bu düzeni, adalet değerleri ile tanzimleyen yine Türkiye’nin tezleri ve ilkesidir.
İsrail’in; göz göre göre işgalci politikaları ile Filistin’e ait topraklarda, kendine yurt edinmesinin hatta devlet kurmasının hangi dayanağa tutunduğunu soran da Erdoğan. Karabağ’da Ermeni işgaline sessiz kalan Birleşmiş Milletlere ve dünyaya sert çıkan da Erdoğan. Aylan bebeğin, o cansız ve masum bedenine gıkı çıkmayan sahte dünya dengesine “dur” demeyi beceren de Erdoğan.
Evet, Erdoğan böyle bir başkan ve böyle bir lider. Başına gelenleri artarda koyduğumuzda, açık değil mi nedenleri? Bugün ahlaklı tutumu, mazlum ve arkasında kimse olmayanlara arka çıkmaya gayret etmenin ismi nedir sizce?Pakistan,Myanmar,Suriye, Filistin ve daha nice haykırışı duyulmayan mazlumların sorunlarını, tüm dünya önünde zalimlerin gözüne baka baka, kim dile getirebilir!
“İnsan” dediğimiz de budur zaten veya böyle olmalı!
Türkiye’nin nasıl ve neden bu kadar birilerine sorun olduğunu anlamak için çevremize, etrafımıza ve tüm bu olayların sebeplerine bakmamız şarttır.
Mursi’yi silah gücü ile deviren birinin oturduğu yemek masasına oturmadan dönmesi, esasında Erdoğan’ın kişisel bir bakış açısından daha ötesi, ilkesi ve temsil ettiği Türk Milleti’nin izzeti namına olduğunu, kimse göz ardı etmemelidir. İnsanlar gibi devletlerin de izzeti, şerefi ve değerler sistemi vardır. Aksi takdirde devlet devletliğinden çıkıp, başıbozuk bir kurum olur.
Başkan Erdoğan; bizi, şeref ve izzetimiz büyüklüğünde temsil etti ve ediyor. Davos’ta yıllar önce nasıl tavır sergilediyse, bugün de BM’de adeta ders verir niteliğinde boy gösterdi. Üstüne basa basa ve göstere göstere! İçinde bulunduğumuz çağda bunu yapabilecek başka bir devlet ve lider gösterebilir mi kimse?
Delegasyonların yüzlerindeki ifadelere baktınız mı? Mazlum ve ezilen ülkeler ve toplumlardan gelenlerin hayranlığı, Erdoğan konuştukça ona duydukları sevgi boşuna mı? Peki, diğerlerinin yüzüne baktınız mı? Nasıl kin, nasıl nefret! Evet, mesele de, fark da budur!
İslam dünyasına ve tamamen mazlum toplumlara, onları yönetenlerin parametresinden bakmamız şarttır. Siyaset; devletlerarası ilişkilerde, zaten devlet kurumlarının çalışmasını ya direk yada dolaylı yoldan sürdürür. Lakin burada önemli olan, kimseden gözlerini kaçırmadan ve dik bakarak yanlışları söylemek, “adalet” diye haykırmaktır. Esas olan, kalıcı olan ve derde derman olacak da budur!
Türkiye bu nedenle önemlidir. Adaleti isteyen ve bunu sadece kendi siyasi bakış açısı ile süslemediği için Türkiye vazgeçilmezdir. Belki başımıza bin bir musibet gelecek ama asla esas mesele olan adalet arayışından vazgeçmemek, Türkiye’yi zirveye taşıyacak en büyük temel değerdir.