İsrail'in Refah'taki çadırları vurması ve tamamen savunmasız kimseleri katletmesinin ardından hukuki açıdan yüzleştiğimiz bazı hususlar var. Bunlardan şüphesiz en önemlisi Birleşmiş Milletler ile dünyaya sunulan "garanti" rejiminin çöktüğünün artık "resmi bir hal" aldığıdır.
Egemenlerin hukuku: Bazıları hariç hepimiz köleyiz.
Şu çok net ki haksızlığa maruz kalışınız "egemenlerin" öngördüğü bir durum ise saldırılardan, işgallerden, çocuk ölümlerinden kurtulmanız mümkün değildir. İsrail işgali ve gelişen olayların hukuki(!) olarak özeti şöyle: -Uluslararası hukuk sistemi İsrail'e "vakit kazandırmak" üzere kurgulanmıştır. -Filistin'in bir devlet olarak korunmadığı statüsünün "tali" devlet durumunda olduğu görülmüştür. -Tüm bunlardan öte Almanya gibi ülkelerin silah yardımını kesmemesi olayın taraflarını anlamamız açısından önemlidir. -İslam İşbirliği Teşkilatı başta olmak üzere İslam ve Arap dünyasına dair sistemlerin "esasa etkili" bir yönünün olmadığı görülmüştür. -Bir grup devletin girişimi ve dünyada kamuoyundaki vicdanlı insanların sesi dışında tüm dünya "ne yapacağını bilmez" haldedir.
Dünya kıyamda, adım atmak gerekiyor
Kim ne derse desin elde bir tek yol kalmış durumda. Bu belki insanlığın geri kalanının onurunu kurtarabilir. Gidenleri geri getirmez ama bundan sonrasına dair "adil ve eşit" bir dünya için somut bir adım olarak görülebilir. BM Genel Kurulu ve BM Güvenlik Konseyi arasındaki görüş farklılığından istifade etmek için önemli bir imkân var.
Hiçbir dönemde Gazze konusunda böyle bir kamuoyu oluşmadı. Gerek yasak ve kısıtlamalara karşı gelen dünya yurttaşları gerek bu sese kulak veren ülke yöneticileri ve bir adım atılırsa "mecburen" işe müdahil olmak zorunda olan ülkeler bağlamında düşünürsek meseleyi, ortada ciddi bir destek var.
Müdahale için meşru zemin oluşmuştur
İsrail ve Filistin arasında ateşkesi sağlamak ve Filistin'in toprak bütünlüğünü tesis etmek amacıyla sahaya askeri unsurların indirilmesi ve ilk öncesi "de facto" bile olsa bir tampon hat oluşturulması gerekiyor. Yoksa bu saldırıların duracağı, masum insanların ölümünün bitmeyeceği çok açık. Bunun için gerek Filistin devletinin çağrısı ile süreç başlayabileceği gibi, bölge ülkeleri veya diğer ülkelerin hem bölgeyi tehdit etmesi, bir göç krizine sebep verme ihtimali, dolaylı olarak ülkelerinin etkilendiği ve nihayet (kalmışsa) insancıl hukukun temel ilkelerine dayanarak resen İsrail'in saldırı yaptığı alanlar başta olmak üzere bölgeye dönük bir askeri operasyon yapabilirler.
Mevcut durumda hukuken meşru zemin doğmuş durumdadır. Bunun dayanağında ise Uluslarası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararları vardır. Buralardaki tespitler, bir kısım ülkenin müdahale "gerekçesi" olabilir. BM Antlaşmasına göre barış tesis etmek sadece BM'nin değil tüm devletlerin "aktif" görevidir. Yine üye devletlerin kendilerine yönelmesi veya tehdit oluşturması muhtemel meselelere müdahil olma hakkı vardır. BM Genel Kurulunun, Güvenlik Konseyine verdiği ve yerine getirilmeyen bir ödevin olduğu da çok nettir.
Zor ama imkânsız değil
Bu belirttiğim hususları hiç yazmak ve konuşmak istemezdim ama masum insanların ölümlerine bu derecede seyirci kalınması, Filistin gibi bir devletin açık işgal alanı haline getirilmesi, vicdanları darmadağın eder derecede sarsıcı. Bu bir misyon. Bu durumun dile getirilmesi bile "başının çaresine bakmayı bilen diğer devletler" grubunu oluşturacak eminim. Bu halin yüksek sesle söylenmesinin, birtakım devletlerce "bu plan masada" denmesinin, konuya ilişkin angajmanı farklı bir noktaya taşıyacağını düşünüyorum.
Bahsettiğim askeri müdahaleyi; BM Genel Kurulunun kararına rağmen Güvenlik Konseyince yapılmayan ödevin, Konseyin dışındaki (veya içinden bir kısmının da dahil olduğu) devletler tarafından yerine getirilmesi olarak düşünmek gerekiyor.
Bu günlerde ve belirttiğim şartlarda bir operasyon gündeme gelirse kimse "neden!" diyemez. Ölçülü, adil ve şeffaf bir müdahale "yeniden dünya" düzeni için bir dönüm noktası olabilir.