Suriyeli muhaliflerin "kardan beyaz" bir devrimle alaşağı ettiği Esed kimdir, Baas Rejimi nasıl bir rejimdir sorularının en doğru cevabı Sednaya Hapishanesinde saklı.
Esed'in sırf kendi iktidarını sürdürebilmek için sudan sebeplerle gözaltına aldığı "muhalifleri" öğüttüğü yer bu hapishaneler. Özellikle 1980'lerde Şam'ın 30 kilometre kuzeyine kurulan Sednaya 40 yıldan fazla süre bu amaca hizmet etmiş.
SEDNAYA HERKESİN BİLDİĞİ SIR
Sednaya herkesin bildiği sır aslında. On gün öncesine kadar hiç görüntü alınamasa da Sednaya'ya girmiş ve bir şekilde canlı çıkabilmiş tanıkların anlattıkları biliniyordu çünkü.
Kadınlara yönelik tecavüz ve kötü muameleye dikkat çekmek için güçlü eylemler de yapıldı. Türkiye'den İHH, Memur-Sen, KADEM; TÜGVA, Hukukçular Derneği, Özgür-Der, Ensar Vakfı gibi sivil toplum kuruluşlarının başını çektiği, 55 ülkeden kadınların katılımıyla Suriye sınırına "vicdan konvoyu" düzenlendi mesela 2018'de. Konu hep sıcak tutuldu.
Baas hapishaneleri bilinmiyor değildi yani. BM'nin Suriye gözlem komitelerinin, Uluslararası Af Örgütü'nün, hatta Almanya ve ABD Dışişleri Bakanlığının raporları var geçmiş tarihli.
CEHENNEMİ BİR KÖTÜLÜK
Rakamlar korkunç! 1 milyon tutuklu 300 bin kayıp var. Sadece son 5 yılda 1,5 milyon insan girmiş hapishanelere. Suriye İnsan Hakları Ağı 2011'den bu yana 157 binden fazla tutuklama bildiriyor. Bunların 5 bin 274'ü çocuk, 10 bin 221'i kadın. Bu süre zarfında 15 binden fazla insanın işkence altında öldüğünü bildiriyor.
Bu rakamlar sadece bilinenler. Her yerden fışkıran toplu mezarlar, un çuvallarına konmuş ceset parçaları, korkunç aletlerle preslenmiş, asit kuyularında eritilmiş, krematuryumda yakılmış binlerden bahsediliyor!
Suriye Acil Durum Görev Gücü'nün tahminine göre 5 toplu mezarda 100 bin kişinin kalıntılarına ulaşıldığı aktarıldı. Henüz doğrulanmayan 66 ayrı toplu mezardan ve 157 bin kayıptan bahsediliyor. Türkiye'den giden AFAD ekipleri yerin yedi kat altında hala açılmamış koğuşlar arıyor, ölüme terk edilmiş binlerce insana bir an önce ulaşmaya çalışıyor.
İnsanın havsalasının almadığı, içinin kaldırmadığı organize bir kötülük var ortada.
SURİYE, HAPİSHANELERDEN DAHA HIZLI ÖZGÜRLEŞTİ!
Durumun en güzel tarifini sosyal medyada görmüştüm: Suriye'yi özgürleştirmek Suriye hapishanelerini özgürleştirmekten daha az zaman aldı, deniyordu.
Kayıt düşmek için birkaç noktanın altını çizelim!
1) Esed rejimi bu suçu devlet sistematiği içinde yaptı! Bu açıdan Sednaya ne Ebu Gureyb'e, ne Guantanamo'ya benziyor. BM'nin sorumluluğu büyük o yüzden.
2) Hapishanenin yerin yedi kat altında olması, kayıt dışı tutulması, Esed'in ülkeden kaçması yahut kayıtların İsrail bombardımanıyla imha edilmiş olması sonucu değiştirmiyor. Baas Rejimi bu insanlık suçundan dolayı yargılanmalı cezalandırılmalı!
3) CHP'nin, Zafer Partisi'nin, İyi Parti'nin, Saadet'in vd. yıllardır mızmızlandığı, Esed'e kefil olup "bakın af çıktı, gitsinler hemen" diye kampanya düzenlediği gerçek bu işte. Türkiye'dekiler Esed rejiminden kaçanlardı ve Esed'in muhaliflerine reva gördüğü yer Sednaya idi. Affa inanıp dönen aktivist Mazen Hamade'nin akıbeti, ünlü olduğu için biliniyor.
4) Türkiye'de de Baas rejimini öven, meşruiyet kazandırmaya çalışan siyasetçisinden Suriye muhaberat elemanına, gazetecisinden içerik başına para alan Youteber kılıklılara kadar suç ortakları kimlerse afişe edilmeli.
HER ŞEY OLUP BİTTİKTEN SONRA
Sözü burada -artık iyice etkisiz eleman pozisyonuna düşen- BM'nin sorumluluğuna getirmek istiyorum.
Birleşmiş Milletler "İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşmeyi 1984'te kabul etti.
Sözleşme işkenceyi kesin olarak yasaklıyor ve bu emredici bir kural.
Ne var ki BM, BM'ye üye bir devletteki işkence ve tecavüzlere karşı bir yaptırım geliştirmiyor, geliştiremiyor. Tıpkı şu an Gazze / Filistin'de, geçmişte Irak'ta, Afganistan'da, Bosna Hersek'te olduğu gibi.
Olup bitenleri her şey olup bittikten sonra raporlayıp kınamak dışında sonuç alıcı, önleyici bir faaliyeti yok BM'nin.
Bakın Esed rejiminin düşmesinin ardından ortaya saçılan suçlar cesetler konusunda "adaletin sağlanması için kanıtların, materyallerin ve toplu mezarların korunması gerektiğini" buyurdu bile BM.
İyi ki dedi, buna da şükür mü demeliyiz? Yoksa "Dünya 5'ten büyüktür" hakikatini hayata geçirmek için daha mı çok çalışmalıyız, karar sizin.
ABD VE BM'NİN BAŞI TERLİKTEN KURTULMUYOR
Nitekim BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen önceki gün Sednaya Hapishanesi'ne gitti, sistematik vahşetin kalıntılarını gördü. "Hepimiz paramparça olduk, söyleyecek söz bulamıyoruz" demesinden dehşete düştüğü anlaşılıyor.
Ne var ki Norveçli diplomatın şahsını aşan bir körlük, beceriksizlik ve iktidarsızlık sorunu var BM'nin.
O yüzden de acı çeken, işgale baskıya maruz kalan, hakları gasp edilen tüm kriz bölgelerinden tepki alıyor BM.
Hatırlayın 2012'de Türkiye'ye sığınan Suriyelileri ziyaret etmek için Yayladağ çadır kentine gelen BM Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan'a terlik fırlatılmıştı.
2008'de yaşanan eylem ise çok görkemliydi. Irak'a veda ziyaretinde bulunan ABD Başkanı George Bush'a ayakkabısını fırlatan kişi Iraklı bir gazeteciydi ve "politik bir protesto" dediği eylemini canlı yayında kameralar önünde gerçekleştirmişti.
ABD işgaline uğrayan ülkesinin yaşadığı büyük acıların küçük bir karşılığıydı sonuçta o ayakkabı.
Arap kültüründe muhatabına ayakkabının tabanını göstermek büyük bir hakaret ve aşağılama anlamı taşıyor. Hele o taban muhatabın suratına patlamışsa etkisi daha büyük oluyor.
Önceki gün Sednaya'da BM delegasyonunun araba camına isabet eden terliğin de böyle bir gücü var işte. Terliği fırlatırken "artık gelmenize gerek yok, hepsi öldü" diye haykıran Suriyeli kadın o kadar haklı ki.