MHP ve CHP, seçime gidiş yolunda kurulacak hükümete temsilci vermeyeceklerini açıkladı. Terör can almaya devam ederken gelişiyor bu buz gibi inat. AK Parti’yi, sırtını eli silahlı terör örgütlerine dayadığını beyan etmiş HDP ile başbaşa bıraktıklarını zannediyorlar.
Oysa terör örgütleriyle baş başa bırakılan AK Parti değil, Türkiye...
Politik hırs ve politik nefret bu kadar bağlar mı insanın gözünü. Haydi göz bağlanır da vicdanlarıyla baş başa kaldıklarında kendilerine ne söyleyecekler.
Büyük gururla AK Parti karşıtı ‘blok’tan bahsedenler herhalde şimdi gayet memnundur. Bahsettikleri blok, bugün halkı çepeçevre kuşatan bir ablukaya dönüştü oysa. Siyasetsizlik ablukasına...
Kime karşı?
AK Parti Hükümetine mi, AK Parti’ye mi, AK Parti’ye oy verenlere mi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mı, Türkiye’ye mi?.. Hangisine?
Sanırım hepsine de...
Özellikle MHP lideri Bahçeli’nin kendi içinde paradokslarla da örülü ‘her şeye hayır’ tavrında da bu ‘blok’laşmanın esir aldığı haleti ruhiye vardı... CHP de buna eklenince, kervandılar, kuşatmaya evrildiler...
Siyasi sistemler, zaman zaman benzeri bloklaşmaya sürüklenir, siyasetin ve özellikle seçim barajlı ve koalisyona açık parlamenter sistemlerin doğasında gelinebilecek bir vadidir ‘blok’ kavramı. Ne var ki; bloklaşma arızidir, geçicidir, farklı kanaat cephelerinin, belli bir çerçevede, spesifik bir konu veya talepler manzumesi etrafında geçici olarak kurulmuş birlikteliğin adıdır.
Bizim bugün karşı karşıya olduğumuz tavırsa, şimdiye kadar şahit olduğumuz siyasi muhalefetlerin çok ötesinde bambaşka bir şey...
Bloklaşma ile değil abluka ile karşı karşıyayız.
Tüm muhalif siyasi unsurların, medyaların, paralel bürokrasinin, paralel istihbaratın ve tüm algı mühendisliklerinin yanı sıra küresel ve diplomatik kuşatmayı da giyinmiş, üst üste zırhlarla konuşlandırılmış, çok cepheli başka bir matematikle karşı karşıyayız...
İkame edilen ‘Türkiye aleyhtarı’ geniş düzlem, diğer tüm aleyhtarlıkları ustalıkla yönetiyor.
İçerideki sivil veya siyasi hemen her kıpırdanışın, dışarıda derhal zehir zemberek bir dosyaya dönüştüğünü... Türkiye aleyhtarı bu kuşkucu ve ilzam edici bakışın hepimizi de tek tek imbikten geçirdiği bambaşka bir evredeyiz...
***
Bu tür bir kolaylaştırıcılığı siyasi yelpazesi için gayet uygun bir rüzgar olarak gören CHP, MHP hatta işi alelacele özerkliğe kadar dayatan HDP... Ateşle oynadıklarını farkındalar mı? Bir Türkiye yoksa bir CHP ne kadar vardır, niçin varolacaktır, üstelik de Atatürk’ün partisiyken? Türkiye’nin bittiği, bitirileceği yerde milliyetçi MHP’nin varlığından bahsedebilir miyiz? Tek bildikleri iş hendek kazmak olan HDP siyaseti, altının oyulmasına alkış tuttuğu bu ülke olmasa, hendeklerini nereye ve kime karşı kazacak, Barzani’ye mi, DAEŞ’e mi, düne kadar PJAK’ı gördüğü yerde idam eden İran’a karşı mı? Türkiye’nin üstünün çizildiği, altının oyulduğu bir eşikte her taraf Türkçe Olimpiyatları, her taraf dershane olsa ne olur...
***
‘Bloklaşma’ ifadesini sevenlerin aynı iştiyakla kullanmayı pek sevdikleri diğer ifade ise ‘Erdoğanizm’ olarak göze çarpıyor. %52 oyla seçilmiş bir cumhurbaşkanından söz ediyoruz oysa. Onun yerine başka bir kimse seçilmiş olsaydı da benzeri hislerle dolup taşabilirdik. Çünkü bu tür seçimler doğası itibariyle ‘kazananın hepsini kazandığı, kaybedeninse hepsini kaybettiği’, arası, moderasyonu, ortalaması, parçalısı, ikinciliği, üçüncülüğü olmayan seçimlerdir. Neticesi dominanttır.
Seçimi kaybedenlerin ‘Erdoğanizm’ ifadesiyle büründüğü bu negatif hissiyat, aslına bakarsanız Erdoğan’dan kaynaklanmıyor. Onu Cumhurbaşkanı eyleyen seçimin, dolaysız bir katılım olan referandum tarzında gerçekleşmesinden kaynaklanıyor. Ha, bir de şu var; Erdoğan protokol adamı olmayacağını, terleyen bir reisicumhur olacağını da söylemiştir.
***
Bir değişim sürecinden geçiyoruz. Bunu ‘devrim’ olarak da niteledik çoğumuz. Sadece hedef değil, çok önemli demokratikleşme adımları atıldı, ulaşım, sağlık, sosyal destek başta olmak üzere çok değerli kazanımlarımız oldu son 10 yılda. Hangi siyasi görüşten olursak olalım bunları kaybetmek istemiyoruz hiçbirimiz.
Sadece bu bile devrim’den çok, mütemadiyet yani devamlılık arzu eden bir bağlam değil mi? Millet olabilmek biraz da bu bağlamı topyekun hissedebilmekten geçiyor. Bu minvalde ülkece kazançlarımızı, ‘devrim’ veya ‘rejim değişikliği’ olarak değil de, ‘müspet demokratik değişimler, vatandaşlık kazanımları’ olarak takdim etmek, kapsayıcı ve katılımcı dile özen göstererek, kıvancı her kesimle paylaşmak, sevinci ve sinerjiyi yaygınlaştırmak... Dominant bloklaşmaya dair hissiyatın, pansumanı olabilir mi diye düşünüyorum.
Erdoğan, sadece AK Parti’nin veya AK Parti’ye oy vermişlerin değil. Tüm Türkiye’nin paratoneri... Ülkenin siyasetsizlik ablukasından bir an evvel çıkması gerekiyor.