Beşiktaşlı özellikle son iki yılda sakatlıktan, statsızlıktan, saha zeminlerinden çektiği kadar hiçbir şeyden çekmedi. Dün gene bir türlü benimseyemediği, benimsenmesi zor Olimpiyat stadını evi sayarak kullandı. Stadın zemini bozuktu! Bu maçlarda görülmek istenen yeni transferlerinin üçü de yarım sağlam, kulübedeydi. Gök delinmiş mücadeleye çelme takıyordu...
Dış etkenler bir yana, Beşiktaş’ın kendi kendini olumsuz etkilemeleri de vardı. Oyun ilkesi ve kimi bireysel eksikliklerdi bunlar. Biliç istemese takım birinci bölgede bu denli gereksiz top tutmaz. Biliç bunu istiyorsa, yanı sıra kendi alanında bekleyen rakibinin arasına kaçmayı, hızlı oynamayı, o bölgede ayağa pasları kazandırmalı takımına. Yalnızca geride beklemek, rakibin rahat savunma yapmasına ve kazandığı sürpriz toplarla, öne çıkmış Beşiktaş’ın boşluklarına kolayca sarkarak kolay hücum etmesine olanak sağlıyor. Ve başına dert açıyor! Bireysele gelince: Özellikle Gökhan’ın oyun yapısı zaman zaman sıkıntı yaratıyor. Top çevirmekten zaten yavaşlamış takım, tam hızlanacakken Gökhan devreye girince, topla gereksiz oyalandığı için yeniden hücumun hızı kesiliyor. Oğuzhan-Gökhan bir kere çabuklaştılar, gol geldi! Bu ikili toplara iyi vursalar ilk yarıda en az iki gol daha olurdu! Maç farklı biterdi. Vuruş yetersizliği de bir sorun.
Asteras ikinci yarıda geride top bekleten Beşiktaş’ın üzerine çıkmaya başladığında daha açık oyuna yöneldi. Beşiktaş’a hücum yolları açılmıştı. Beşiktaş buraları hızla açılarak ve topu az pasla öne çıkararak kullanabilirdi. Buna uzun süre zorlamadı bile kendini. Dünkü maçtan ve hatta Rize maçını da buna ekleyerek şu sonucu çıkarıyorum: Beşiktaş kendinden iyi saydığı rakiplere karşı daha cesur ve girişken, ama kolay gördüğü rakiplere karşı tedirgin ve temposuz oynuyor. Yavaşlığı rakibe yarar sağlıyor.