Dünyamızın köklü bir değişim ve dönüşüm geçirdiğini son yıllarda meydana gelen bölgemizdeki gelişmelerden biliyoruz; dün bunun örneklerini verdikten sonra “Değişim hangi yöne?” sorusunu sordum. Soruyu sordum, ama ana-konum bu olmadığı için cevapsız bıraktım.
Şimdi soru üzerinde durabiliriz.
‘Uluslararası hukuk’diye bir şey var. Önceleri ülkelerin kendiliğinden benimsedikleri ‘teamüller’ şeklinde kendini belli eden kurallar Paris Antlaşması sonrası toplanan Viyana Kongresi’nde (1815) ‘yasalar’ haline dönüştürüldü. O günden bugüne ülkeler ve liderleri kendilerini kabul edilmiş ‘kurallar’ ile bağımlı sayıyor, kuralları çiğnemenin başlarına iş açacağını biliyorlar...
Suriye’de kanlı olaylar başladığından buyana her çeşit müeyyidenin dillendirildiğini işittik, ama ‘uluslararası hukuk’ ile ilintilendirilmeden... Bugün Şam yönetiminin cezalandırılması arayışı var; ilgili her ülkenin kendi açısından bu konuda karar vermesi bekleniyor. Ancak ABD Kongresi’nden “Vuralım” kararı çıkarsa, bu, Kongre üyelerinin kişisel ve partisel tercihini yansıtacak...
Farkına pek varmadığımız ilk değişim ‘uluslararası hukuk’a bakışta yaşandı...
İkinci Dünya Savaşı’nda 60 milyondan fazla Avrupalı’nın ölmesi, aynı vahşetin daha sonra da yaşanmaması için bazı kurumların oluşturulmasını getirdi. Birleşmiş Milletler (BM) böyle kuruldu; Güvenlik Konseyi’nde ‘veto’ hakkının savaşın muzafferi beş ülkeye tanınması bu anlayışla gerçekleşti. Önceki 30 yılda iki kez savaşmış Avrupa’nın belli başlı ülkeleri, o gün bugündür, birbirlerinin gırtlağına sarılmıyor...
Yeniden Suriye konusuna dönersek BM sisteminin de artık fazla çalışmadığını görebiliriz. BM’nin adını bir tek Başbakan Tayyip Erdoğan ağzına alıyor, o da işlevsizliğine itiraz için... Irak’a savaşa giderken BM Güvenlik Konseyi zorlanmış, oradan ortak karar çıkmayınca BM genel kurulu devreye sokulmuştu. Bosna ve Kosova’ya da BM genel sekreterinin davetiyle gitmişti NATO... Suriye’yi cezalandırma konusunda ne yapılacağı tartışılıyor, ama kimse BM’den karar çıkartmayı dert etmiyor...
Alın size bir değişiklik daha...
Peki ‘cezalandırma’ işleminin ABD, İngiltere ve Fransa’nın görevi olduğu kim tarafından, ne zaman belirlendi? Ne yapılacağı konusu gündeme geldiğinde, birdenbire bu üçlünün ortaya atıldığını, bu yolda kimseden yardım beklemeden müdahale işini üstlendiklerini gördük. İtiraz eden çıkmadı. İngiltere Parlamento’yu devreye sokarak görevden çekildi; ABD tek başına yapsa Fransa memnun olacak gibi; ama sonuçta ‘dünya jandarmalığı’ bu üç ülkeye bırakılmışa benziyor...
Hangi hakla?
Değişim ile ‘uluslararası hukuk’ kaybetti, BM kaybetti; buna karşılık ‘uluslararası hukuk’un işlevini ‘jandarma’ görevinin sahibi üçlü blok, BM’nin işlevini de üç ülkenin meclisleri üstlenmiş oldu. Gönülleri çekerse kendi meclislerinden yetki alarak, ABD, İngiltere ve Fransa’nın kendi başlarına verecekleri kararla başka ülkelere müdahale edebilecekleri bir döneme girildi...
Farkında mısınız bunun, yoksa değil misiniz?
Eskiden böyle köklü değişim ve dönüşümler ancak antlaşmalar (Paris Antlaşması), kongreler (Viyana Kongresi) veya kurum (BM) oluşturularak gerçekleşebiliyordu; yani herkese sorularak...
Obama çağında bu da değişti işte...