Bizim fikir dünyamızda tartışılmayan hiçbir şey yoktur. Kutsallar bile tartışılır. Hatta bizzat Kur'an tartışmayı açar ve cevabını verir.
Bize aklımızı kullanmayı uygulamalı olarak öğretir.
Mesela, Hz. İbrahim'in aklını kullanarak nasıl tevhid inancına ulaştığı anlatılır.
Hatta Kur'an, Firavun'un, "Ben sizin en yüce rabbinizim!" dediğini naklederek tanrılık iddiasına bile yer verir.
İslam, mümin ferde aklını kullanmayı emreder.
Mesela, Hz. Ömer aklına yatmayan konularda Hz. Peygamber'e bile, 'Sen peygamber değil misin, bunu nasıl kabul edersin?' diyerek itiraz eder. Hz. Peygamber de onu ikna eder!
Evet, iman eden kişi bir hüküm Kur'an'da ve Hadis'te geçiyorsa onlardan yanlış sadır olmayacağına dair güçlü inancı gereği, Hz. Ebu Bekir misali doğruluğuna inanır teslim olur. Bu sıddıklık makamıdır. Ama her Müslüman sıddık olamaz!
İnsan olması gereği aklına gelen, zihnine hücum eden soruları açıkça sorar, soramazsa bile cevabını araştırır.
İslam aykırı düşünceyi men etmez, aykırı düşünce sahibini ikna etmeyi veya ona cevap vermeyi salık verir.
Kur'an'da ve Hadis'te sayısız örnek vardır.
Bütün bu girişi neden mi yaptım?
Çünkü bazı dostlarımızın seküler kesimin kutsallarına sahip çıkarken maksadını aşan ifadeler kullandığını ve ölçüyü kaçırdığını görüyoruz.
Seküler kesim bizim tüm kutsallarımızı sorgularken, hatta bizim kutsallarımıza saldırırken bizim içimizden bazıları onların kutsallarına sahip çıkmak gibi tezatlar sergiliyorlar!
Muhafazakâr, dindar kesimde yer yer görülen bu çelişki veya savrulma, varlığını siyasette de zaman zaman hissettiriyor.
Merhum Erbakan'ın Milli Nizam Partisi'yle başlattığı dindarların siyasetteki çıkışı kısa sürede 'Hak yol İslam yazacağız' mottosu gerekçe gösterilerek, vesayet sisteminin engeline maruz kaldı! Kapatıldı!
Merhum Erbakan Milli Selamet Partisi'ni kurunca, İslam kelimesi yerine Milli Görüş'ü kullanmaya başladı.
Milli Görüş her ne kadar siyasi bir söylem gibi görülse de, maksat doğrudan doğruya İslam idi.
Milli Görüş'ün kapatılan partileri MSP, RP ve FP de yasaların elverdiği oranda İslami hassasiyetini korumaya çalıştı.
FP kapatıldıktan sonra kurulan SP, kendisini Milli Görüş'ün devamı olarak ilan etse de, altılı masadaki savruluşu nedeniyle bu misyonu YRP üstlendi.
FP kapatıldıktan sonra kurulan AK Parti ise vesayet sisteminin engellerine takılmamak için farklı bir yol izleyerek siyasette ilk kez duyulan Muhafazakâr Demokrat kimliğini öne çıkardı.
Aslında muhafazakâr vasfıyla Milli Görüş geleneğinin misyonunu da üstleniyordu. Bilahare Başkan Erdoğan yaptığı açıklamalarda Menderes Özal ve Erbakan'ın misyonunu da temsil ettiğini söyleyerek bir zamanlar siyaseten(!) çıkardığını söylediği gömlekten hiç kopmadığını deklare etmiştir.
Vesayet odakları bunu gördükleri için 2008 yılında AK Parti'ye kapatma davası açtılar ve laiklik karşıtlığı sebebiyle mahkûm ettiler. Kapatmadılar ama mahkûm edip para cezasına çarptırdılar.
Benim de aralarında bulunduğum 71 kişinin siyasi yasağı isteniyordu, son kararda bu rakam 11 kişiye düştü, ben 11 kişi arasındaydım. Benim suçum ise Yeni Şafak gazetesinde yazdığım insan hakları bağlamında başörtüsünü savunan yazılarımdı!
Hiç pişman değilim, o karar yanlıştı bizim tezimiz doğruydu.
Nitekim bugün artık kamuda ve sivilde başörtüsü diye bir sorun kalmamıştır.
Vesayet sistemine son veren Başkan Erdoğan, icraatlarıyla Merhum Erbakan'ın hedeflerini teker teker gerçekleştirmiştir.
Başörtüsünden, İmam Hatiplere, savunma sanayiinden IMF'ye, milli ekonomiden ağır sanayiye, Ayasofya'dan Taksim Camii'ne, Erbakan hocanın tüm hedeflerini Erdoğan gerçekleştirmiştir.
Fikri yapısı Necip Fazıl'dan, siyasi tecrübesi Erbakan'dan beslenmiş Başkan Erdoğan, 21 yıllık icraatlarıyla da cumhuriyet tarihinin yükseliş döneminin mimarı olmuştur.
14/28 Mayıs seçimleriyle de Türkiye Yüzyılı'nı başlatarak 5 yıllık bir şahlanma dönemine hazırlanmaktadır.
Ancak AK Parti'nin 2018'de yüzde 42 olan oy oranının yüzde 35'lere gerilemesi üzerinde durulması gereken önemli, fevkalade önemli bir husustur.
Ayrıca nüfusunun yüzde 65-70'i muhafazakâr milliyetçi olan Türkiye'de, Erdoğan gibi bir liderin en az yüzde 60 oranıyla seçilmesi gerekirken, yüzde 52 gibi sınırda bir oran ile seçilmesi de üzerinde ehemmiyetle durulması gereken bir konudur.
Başkan Erdoğan'ın yaktığı bu meşalenin devam etmesi için AK Parti'nin önümüzdeki seçimlerden daha güçlü çıkması gerekir.
Her ne kadar YRP'nin ittifaka dâhil olması Erbakan misyonunun takibi açısından kazanım sayılsa da, Necip Fazıl çizgisi hususunda söylenecekler vardır!
Bu bağlamda bir AK Partili milletvekilinin, CHP'nin ilk genel başkanıyla, "sorunu olanın benimle sorunu olur, adamın alnını karışlarız!" ifadelerinin maksadını aşan ifadeler olduğunu belirtmem gerekir.
Cumhuriyet tarihini resmi tarihten okuyarak fikir beyan etmek, kimi gerçekleri görmemekle eşdeğerdir.
Biz bu toprakları bize yurt yapan tüm Selçuklu sultanlarını, tüm Osmanlı padişahlarını ve Cumhuriyet dönemindeki tüm cumhurbaşkanlarını artılarıyla eksileriyle tarihimizin ve kültürümüzün bir parçası olarak görür saygıda kusur etmeyiz.
Doğrularını takdir eder, yanlışlarını değerlendiririz.
Ancak kimilerinin bizim ruh kökümüzle sorunlu olduklarını biliyoruz. Bu sorunlu alanların konuşulmasının ve tartışılmasının saygısızlık olarak değerlendirilmemesi gerekir.
Şiddete teşvik ve şiddeti tasvip dışında siyasette her düşüncenin konuşulması, savunulması ve tartışılması demokratik olgunluk olarak görülmelidir.
Birilerinin bize aykırı gelen kimi fikirleri savunması, konuşması, eleştirmesi o fikirlerin kabul edildiği anlamına gelmez. Asıl tartışılmasını yasaklamak, yasaklayanların acziyetini gösterir!
Necip Fazıl'dan beslenmiş bir genel başkanın partisinde siyaset yapanlar, Necip Fazıl'ı iyi okumaları gerekir.
Ben bütün siyasetçilere yakın tarihi tekrar KTB yayınlarından çıkan Tefrikalar, Entrikalar, Vesayetler ve Hıyanetler kitaplarını okuyarak gözden geçirmelerini tavsiye ederim.
Şahlanış döneminin sağlam fikri temellere oturması için tavsiye ediyorum!