Bol ödüllü Deniz Seviyesi filminin iki feminist yönetmeni Esra Saydam ve Nisan Dağ, ‘eril’ eleştirileriyle karşı karşıya. Saydam ve Dağ, İngiltere ve Türkiye’de gösterilen aynı filme yapılan iki zıt yoruma da dikkat çekiyor.
Sinemamızda feminizm vurgusu olan filmlerin azaldığı bir gerçek. Ama kadın yönetmen sayısı artmakta ve önümüzdeki yıllarda kadının topm içindeki sorunlarına dair çok sayıda film seyredebiliriz. 21. Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Yönetmen dahil beş ödül almış olan Deniz Seviyesi, trajik bir film olsa da alt metinlerinde güçlü bir kadının portresini çiziyor. Filmin senaristliğini ve yönetmenliğini üstlenen Esra Saydam ve Nisan Dağ ile Türk sinemasını konuştuk.
-Senaryo nasıl ortaya çıktı?
Esra Saydam: İkimiz de Columbia’da sinema sanatı okuduk. İlk sene, herkes bir senaryo yazdı ve bu şekilde filmin önce kısa metraj versiyonu ortaya çıktı.
-Kişisel anıların da baskın olduğu bir film olmasına rağmen, filmin eril bir bakış açısı taşıdığı konusunda eleştiriler yapıldı.
E.S: Erkek bakış açısı değil de kadınlara duyarlılık az diyebiliriz. İkisi bence çok farklı şeyler.
N.S: Sanırım kadınların kahramanlaştırılmadığı bir bakış açısından bahsediliyor ki bence bu erkek bakış açısıyla çekildiği anlamına gelmez.
-Söylenmek istenen şey, filmdeki kadın karakterin bir erkek tarafından şekillendirilmesi...
E.S: Filmin konusu bir kadının geçmiş ile gelecek arasında da sıkışıp kalması olarak yorumlanabilir. Damla karakterinin hayatında ve işinde çok güçlü takılıp, altındaki insanlara sürekli patronluk tasladığını göstererek bir özgür kadın imajını da ön plana çıkarabilirdik ama bu şekilde göstermememiz Damla karakterinin özgür birisi olmadığını kanıtlamıyor. Damla hayatında en çok sevdiği insan olan, yazlıktaki aşkını yani Burak’ı bırakıp Amerika’da eğitimi tercih ediyor. Bu bayağı özgür bir kadın hareketi gibi geliyor bana. Ve sonuçta kadına yüklendik fakat o kadın da biziz, yani kendimize yüklendik.
KENDİMİZİ KANDIRMAYALIM
N.S: Ben de bu eleştirileri takip ediyorum, yazan arkadaş: ‘Erkeğin kurtarıcı olduğu bir film olmuş bu, içler acısı” gibisinden şeyler yazmış. Ben de feministim aslında, Esra da öyle. Fakat bizim feminizm anlayışımız biraz daha farklı. Sonuçta biz kamu hizmeti yapmıyoruz, bir hikaye çekiyoruz. Belki ben kadın hakları ve özgürlüğü ile ilgili bir film çekmedim ama sonuçta gişede sağlam hasılat yapmış ve bir başarıya ulaşmış bir kadın yönetmen olarak kadınların özgürlüğüyle ilgili daha büyük bir mesaj da vermiş olabilirim.
Dolayısıyla bizim feminizm anlayışımız biraz ayrılıyor bu eleştirilerden. Yani sonuçta şuan böyle bir film yapmamız demek değil ki ileride de kadın haklarıyla alakası olmayan bir film yapacağız. Ayrıca benim ve diğer kadınların böyle belirli kalıplar dışına çıkmasına izin verilmemesinin doğru olmadığını düşünüyorum. İnsanlar katman katmandır, neden bu tarz filmleri kadın filmi, erkek filmi diye ayırıyoruz? Bence bu tarz konularda çok daha karmaşık ve derinlemesine yapılar var.
E.S: Kurtarılmak konusuna gelince, kimse kimseyi veya kendisini kandırmasın... Her insanın hayatının bir yerinde, bir noktasında, başka biri tarafından kurtarılma ihtiyacı duyduğu bir an gelir. Yoksa dünyada intihar eden insanlar olmazdı.
BURADAKİ ERKEK, BATI’DA MAÇO BULUNUYOR
-Kadın yönetmen olmanız nedeniyle bazı misyonlar yüklenmeniz, üzerinizde bir baskı yaratıyor mu?
N.S: Baskı değil daha çok algısal yorumlar geliyor ama herkes istediğini düşünmekte özgür. Sonuçta insanlar filmimizle ilgili tartışacak kadar önemsiyor.
E.S: Londra’yı anlatabilirsin. Londra’daki yorumlar buradaki yorumların tam tersiydi bu arada.
N.S: Londra’daki izleyiciler ve eleştirmenler konuyu daha farklı algıladı. Damla’yı haklı, erkeği fazla maço buldular. Doğu-Batı anlayış ve kültür farkından kaynaklanan bir şekilde. Batı’daki insanlara fazla maço ve boğucu gelen erkekler buradaki insanlara mükemmel erkekmiş gibi geliyor mesela.
Seyirci için mazeret
-Son olarak izleyiciler için söylemek istediğiniz bir şey var mı?
E.S: ‘İnşallah’ diyorum ben, herkese sevdiklerini anmak için bir mazeret olur.
N.S: Ben de iyi seyirler diliyorum.
Film boyunca birbirimizle çatıştık
-Sinema bir çatışma ortamı. Yönetmen, yapımcı ve oyuncular arasındaki çatışma sayesinde filmler mükemmelleşiyor. İki kadın yönetmen arasında da bu çatışmalar yaşandı mı?
N.S: Oooo, biz sürekli çatıştık.
E.S: Biz kesinlikle ‘ikizler’ değiliz, tabii aynı kafada da değiliz. Ama ben onun projeye ne kattığını biliyorum o benim projeye ne kattığımı biliyor.
N.S: Birbirimizi tamamlıyoruz yani.