1975 yapımı 'Bizim Aile' filmi çekildiğinde ben 7 yaşlarımdaymışım. Demek 50 yıl geçmiş üzerinden. Geçen akşam da oynadı, yine seyrettim aynı filmi. Sebebini bilmiyorum, ama çözmeye çalışıyorum. Niçin sanki bizim komşularımızmış gibi geliyorlar filmdekiler, niçin babaannemlere gitmişim gibi geliyor, filmdeki kızlar halalarımın, oğlanlarsa amcalarımın arkadaşları gibi, niçin? Bilmiyorum. Bir hüzün, bir hasret herkesin hayatta olduğu günlere dair.
Çocukluğumuzun meşhur filmlerinden Bizim Aile'de, Adile Naşit (Melek Hanım) annedir, Münir Özkul ise (Yaşar Usta) baba rolündedir. Yedi çocuklu bir ailenin yaşadıkları; başta geç yaşta yapılan ikinci evliliğin zorlukları ile akran kardeşler arasındaki rekabetler, hayat pahalılığı, yoksulluk, emeğin ve emekçinin değeri, sevginin para ile ölçülemeyeceği gibi ana fikirlerle anlatılır.
Bu filmi yıllar sonrasında tekrar ve tekrar seyrederken, niçin hep filmdekilerle birlikte sevinip, onlarla birlikte üzülürüz, bu tılsımı çözebilmiş değilim, sizlere de böyle geldiğinden eminim, Melih Kibar'ın o muhteşem film müziği niçin her çaldığında, kalbimizi titretir hep, niçin her şeyden sonra gelen eve varış gibidir, arkadaşlarla buluşma gibidir nağmeleri, bilmiyorum, bilemiyorum sırrını.
Aile konusunda zihin yoran bir grup gençle yaptığımız görüşmelerde, hayret ederek gördüm ki TV'lerimizde 'Bizim Aile' filminde olduğu gibi, ailenin bölünüp parçalanmadıkça her türlü zorluğun üstesinden gelebileceği mesajını veren herhangi bir film yoktu... Oynamakta olan filmlerdeki aileler ya parçalanmış ve birbirine düşman olmuş, ya da sapkınlıkları doğalmış gibi sunabilen, herkesin birbirine devamlı bağırdığı, herkesin birbirini devamlı aldattığı, herkesin hiç çalışmadan çok zengin bir hayatı yaşadığı sabun köpüğü cinsinden filmler...
Şaşırtıcı şekilde aile karşıtı, aileyi kötüleyecek ne kadar olay varsa bu dizilere sanki üşüşmüş gibi... Hele bazı yaşlı psikiyatristlerin hastalarının ipliğini pazara çıkartan son dizileri, ne kadar patolojik vaka, ne kadar hasta tip varsa, hepimize televizyon dizisi diye seyrettiriliyor...
Televizyon, halihazırda, toplumsal tüketimi en yüksek kültür planlayıcısı. Sizler okulların eğitim müfredatını ne kadar düzeltirseniz düzeltin, kursları, kolejleri ne kadar arttırırsanız arttırın, evlerdeki başlıca okul televizyonlardır günümüzde ve üstelik 7/24 havaya hakimdir. Siz kültür ve sanatta ne kadar yüksek işleri yaparsanız yapın, desteklerseniz destekleyin, popüler toplum kültürünün baş aktörüdür halen televizyon...
Bu kadar güçlü bir ajandası olmasına rağmen, toplumu dağıtacak ne kadar olgu varsa hepsini evlerin içine boca eden televizyona kimsecikler de ''sen ne yapıyorsun'' demez... Birileri beynimize, kulağımıza, gözümüze üfledikçe üfler, sonrasında da gelsin ''bizde aile güçlüdür'' nutukları, giderek altı boşalır, giderek toplumu suç fikri sabiti ve şüpheler esir alır, tıpkı televizyonun gölgesi gibi, seyredildikçe o kötücül filmler, ruhlar karardıkça kararır... 'Bizde aile hala güçlü müdür?'' Bu soruya kolaylıkla evet diyenler, ya toplumun ne tükettiğinden habersiz, ya da kendisi TV'ler dışında başka eğlence imkanlarına sahip olduğu için toplumun yaşadıklarından bihaber...
Eski filmler bu yüzden kaçışımız oluyor belki de. Her şey o kadar kötülükle yoğurulup yuvarlanırken, 'biz bir zamanlar böyleydik işte' diyebilmenin kısa süren neşesi ve upuzun özlemiyle seyrediyoruz eski aile filmlerini. Fakir ama mutlu, zengin ama tatminsiz, iş bulduğunda sevinen, işini kaybettiğinde üzülen ama yılmayan insanlar...
Nerede kaldı onlar, nereye gittiler? Niçin yeni Sadık Şendil'ler çıkmıyor? Niçin bir Adile Naşit, bir Münir Özkul gibi moda ikonu olmadığı halde herkesin çok sevdiği yıldızlar parlamıyor?