1957-58'lerde Cezayir'de Müslüman halk, 130 yıllık Fransız emperyalizmine karşı 'qıyâm' ettiklerinde, hemen her gün, binlerce kurban veriyorlardı. İlk gençlik yıllarımızda o büyük 'qıyâm'ı bize duyuracak radyo, gazete ve dergi de yoktu.
O büyük mücadeleyle ilgili haberleri, yaz tatilinde sırasında, (rahmetli) babamın yanında Samsun'daki tuğla ocağında çalışırken, 'Hilâl' isimli aylık bir dergide görmüştüm, ilk olarak... Ama on binlerce sivil Müslümanın, sömürgeci Fransa'nın askerî güçlerince nasıl katledildiğinin feryadını dünya duymuyordu. Türkiye bile, o zaman Fransa'nın lehine oy kullanıyordu, Birleşmiş Milletler'deki oylamalarda... Müslüman halkın o destansı 'qıyâm'ı sırasında 1 günde 4500 sivilin bile katledildiğini ve 7 yıl içinde ise 1 milyondan fazla kurban verildiğini çok sonraları öğrenecektik.
*
Haziran 1967'de İsrail rejimi, Mısır, Suriye ve Ürdün kuvvetlerine, bir yıldırım savaşıyla korkunç bir darbe vurup, bu üç ülkenin ordularını saf dışı ve topraklarını işgal ettiğinde de, bizdeki matbuatta Müslüman halkların maruz kaldığı büyük felaket için yürek yangısıyla yazan kalem erbabı, bir elin parmakları kadardı.
O günlerde Amerikan emperyalizmi, kuzey ve güney diye ikiye bölünen Vietnam'da sadece askerî hedefleri değil, Komünist Kuzey Vietnam'ın şehirlerini ve sivil halk kitlelerini de bombardımanlar altında eziyordu.
*
Ve Ekim 1973'de Ramazan ayında (Yom Kippur Savaşı'nda), bu kez de Enver Sedat Mısır'ı, İsrail'i beklenmedik bir anda ağır bir yenilgiye uğrattığında, emperyalist dünya şaşkın, bizdeki medya organları ise, büyük çapta yine suskunluğu tercih ediyordu. Amerikan Başkanı Nixon ise, Enver Sedat'a, 'İsrail'in atom bombası kullanacağını' bildirerek; geçmiş yenilgilerin hıncını da almak isteyen Mısır Ordusu'nu 'ateş-kes'e mecbur ederek durdurabilmişti.
*
Evet, bütün bu büyük savaşları uzaktan da olsa takip etmek imkânı buldu, bizim neslimiz... Hitler Almanyası'nın sivil Yahudi kitlelerini, Fransa'nın Cezayir'de, Amerika'nın Vietnam'da, Sırbistan'ın Bosna'da sivil halk kitlelerini yüzbinler halinde katletmesindeki ve geride sadece utanç bırakan barbarlıklar...
Ama şimdi İsrail denilen haydutlar/ barbarlar çetesi de, üstelik tarih boyunca kendilerine hep zulmedenlerden öğrendikleri zulümleri, kendilerine hep kol-kanat germiş Müslümanlara tatbik etmek ve ucuz zafer ve kahramanlıklar elde etmek peşinde. Kaldı ki, karşısında savaşacağı bir düzenli ordu yokken, 75 yıldır işgal ve esareti altında tuttuğu Filistin halkının en mücadeleci unsurlarından olan HAMAS direnişçilerinden 7 Ekim günü yediği ağır darbeyi bahane ederek, 2,5 milyonluk Gazze'yi yok etmeye çalışıyor. Geride Müslüman halktan yarısı çocuk ve kadınlar olmak üzere, 9 bine yakın insanı katlederek... Gazze'yi 25 gündür yerle bir ederek ağır bombardımanlar altında can verenlerin hesabı ise daha bir ayrı... Gözü kör, kulağı mazlum feryatlarına sağır, kalbi mühürlü Amerikan Başkanı Biden ise, hâlâ, "Ben Filistinlilerin verdiği rakamların doğruluğuna inanmıyorum" diyebilliyor.
İsrail rejimi, karşısında bir düşman ordusu olmadığı halde, ordusuyla ve 'savaş yaptığı' iddiasıyla sergilediği modern barbarlık sonunda, aklınca 'büyük zafer' elde edeceğini sanıyor. Ama, utanç verici bir zafer!..
Üstelik de sivil yerleşim birimlerini, hastaneleri, camileri, kiliseleri ve sonunda da dün akşamüzeri Cibaliye Kampı'nı bombardıman edişinde 100'den fazla sivil insanı katletmesi örneğinde oldu üzere, insanlıktan nasibi olan herkesi utandıracak olan verici zafer...
'Zulüm yoluyla bir zafer kazanmaktansa; mazlum olarak yenilmeyi tercih ederim' diyen bir (merhum) Aliya İzzet Begoviç idrak ve irfanını, bütün bu zulümleri alkışlayan ve mazlum kanlarından beslenen modern dünyanın çağdaş firavunlarından mı bekleyeceğiz?
Müslüman halkları uyandırması gereken bir felaketli durum...