Hukuk, insanın insandan sorumluluğu konusunu; ''pozitif yükümlülük'' olarak dile getirir. Aile içinde yetişkinlerin sorumlu olduğu kişiler vardır, söz gelimi; çocuklarımız, engelli bireyler, hasta olanlar, ihtiyarlar gibi... Bunlarla ilgili gözetim, koruyup kollama ve destekleme gibi sorumluluklarımız vardır. Keza 'objektif sorumluluk' çerçevesinde, öğretmen öğrencilerinden, ustabaşı çalışanlardan, amir emrindeki kişilerden sorumludur...
Üstad Necip Fazıl, ''Reis Bey' adlı eserinde aslında masum olan bir mahkumu, çok da delil aramadan idama yollayan ceza reisinin yaşadığı ağır sorumluluk buhranını anlatır. Dostoyevski, ünlü eseri 'Karamazov Kardeşler'i kaleme alırken, Zadonsk'lu Tikhon adlı bir rahibin 'herkesin herkesten sorumluluğu'' öğretisinin etkisi altındadır. Karamozov Kardeşlerin kendilerini bir türlü tam olarak toparlayamayışlarında asıl sorumluluk, onlara doğru dürüst babalık yapmamış bencil baba'nındır...
Edebiyat ruhun perdelerini yavaş yavaş aralar, insan olmanın macerasını anlamaya davet eder bizi ve elbette, hukuk gibi nesnel değildir. Hukukta suçlu ve suç ortaklarına bakılırken mesela, suçu işleyen kişinin hangi koşullarda bir yaşam sürdüğüne, örneğin; anne-babasından nasıl bir terbiye aldığına, nasıl yaşadığına, hangi kalıplar ve çerçeveler içinde bugüne geldiğine birincil derecede bakılmaz. Hukuk, büyük ihtimalle objektivizmini de insanların hayat hikayelerinden çok, suç ihtiva eden eylemlerine odaklanmasıyla kazanır.
Bununla birlikte; roman, sinema, televizyon, medya, reklamlar ve özellikle sosyal medya, kişiler üzerinde hukuktan çok etkili, toplum hayatımızı etkileyen hatta şekillendiren, zihinsel dünyamıza yön veren ve bilinçaltımızı besleyen faktörler. Suça ve karanlığa övgüler yağdırdıklarında, sorumluluk bilinciyle birbirine bağlı tüm yapıları infilak ettiriyorlar. Bu etkileşime dikkat çekmek isterim.
Söz gelimi, televizyon dizisi olarak büyük bir ilgiyle seyredilen mafyatik bir dizilere ne demeli?Tekrar gösterimleriyle yıllarca en çok seyredilen dizi olarak, yaşlısıyla genciyle toplumsal zihinde ciddi tesirler bıraktılar. Gerilimli tempolarının arka planında mafyayı makulleştiren dizilerdi bunlar. Yiğitlik, mertlik, vatan sevgisi ile karışmış/ karıştırılmış bir takım organize işler... Peki bunlar sadece dizilerde miydi? Yoksa gerçek hayatta da zaman zaman bazı işlerde kullanılabilen bu tip organize gruplar var mıydı?
Bazen kendi hayaletlerimizi kendimiz icat ediyoruz. Bugün yeraltı dünyasından bir kişinin yaptığı açıklamalar veya dezenformasyon niçin bu kadar dikkate alındı? Beyanatları niçin milyonlarca kere izlendi? Tamam, yoğun çalışma tempoları altında siyasetçilerin bu naif soruları soracak ve cevaplayacak vakitleri olmayabilir... Ama toplumsal sorumluluğumuz bunu düşünmeyi gerektiriyor. Peki ne yapacağız?
Birbirimizi 'biz ve onlar' kamplaşmasıyla ayırmadan, yaptığımız iş her ne ise onu doğru-dürüst yaparak, işimize sarılarak, mağduriyetimizin aslen toplumsal bir yara olduğunu da bilerek ve sorumluluğu hep birlikte üstlenerek, üstesinden gelmeye çalışacağız... Bizi hukuk aydınlatacak.
Edebiyatın hiç değil, ama medyanın hatta siyasetin bile baş etmekte zorlanacağı karmaşık-bileşik suçlarda hukuka nasıl da can havliyle ihtiyacımız olduğunu bir kez daha gördük. .. Hukukun dirayetli duruşuna her zaman ihtiyacımız var aslında, ama son zamanlarda daha da çok...