Dostumun hışmı telefon hattını bile titretmiştir, eminim. Bir iş gezisi için Avrupa’nın bazı ülkelerinde on gün kadar geçirmiş; o arada bildiği dillerde çıkan yerel gazeteleri takip etmiş... Bana ilk yönelttiği, “Aramızda bu kadar gündem farkı da olur mu?” sorusuydu. Sesimi çıkarmayıp lâfı nereye getireceğini görmek istedim.
Özetle dediği şu: 2008’de ABD’de başlayan ekonomik kriz bir kapı araladı; kriz-sonrasında orada yaşananlar Avrupa’ya ancak şimdilerde yansıyor ve benzer sonuçlar veriyor. Lehman Brothers gibi hiç sarsılmaz denilen cinsten birkaç finans kuruluşunun iflâsını getirmişti ABD’deki kriz; bugünlerde Avrupa’nın en büyük bankaları ateş hattında... Yarın öbürgün Barclays Bank gibi, HSBC gibi, UBS gibi, hatta Deutsche Bank gibi çok sağlam bilinen finans kuruluşlarının kapılarına kilit vurulursa şaşılmamalı...
Avrupa’dan yeni dönen dostum, yabancı basında karşısına çıkan haberlerden edindiği bu izlenimi doğrulayacak haber ve yorumları bizim medyada görmediği için öfke doluydu.
Şaşırtıcı değil mi?
Şaşırtıcı, ama doğru bir tepki. Onun uyarması üzerine göz attığım yabancı basında çıkan haberler tam da dediği gibi bir gelişmenin yaşandığını gözler önüne seriyor. Nasıl gözler önüne sermesin, Batı’nın hemen bütün gazete ve dergilerinin projektörlerini üzerine çevirdiği bir gelişme bu. Dostumun adlarını andığı bütün bankalar ülkelerinde yüksek cezalara çarptırılıyor; konuyla ilgili haberleri okurken, “Turpun büyüğü henüz heybeden çıkmadı” diye düşünmeden edemiyorsunuz...
O heyecanla baktığım gazetelerden Independent’ın dünkü manşetigerçekten İngilizleri dehşete düşürmesi gerektirecek cinstendi: Parlamento’da oluşturulmuş bir komisyon hazırladığı 140 sayfalık raporunda, Bank of England’ın kural-dışı davranan bankalara el koyabileceği yetkilerle donatılmasını tavsiye diyormuş...
Komisyon başkanı, gazeteye, bu yapılmazsa İngiltere’nin yeni bir finans kriziyle karşılaşabileceğini de söylemiş...
El koymak... Bankalara... Hem de en güçlülerine... Yarab, ne oluyor?
Öfkeli dostum, yeni gelişmenin Batı’da en az yüz yıl öncesine dayanan finans yapısının ve dolayısıyla servetlerin el değiştirmesi anlamına geldiği kanaatinde. “Deutsche Bank’ı kapatabilirler bile” diyerek kapattı telefonu.
Deutsche BankAlmanya’nın medar-ı iftiharıydı. Devlet DB ile yalnız ülke ekonomisine yön vermekle kalmıyor, başka ülkelere karşı giriştiği finans oyunlarında da onu kullanıyordu. Deutsche Bank da reklâmlarında “Her şey güvenle başlar” sloganını kullanıyordu. Alman basınında bankayla ilgili çıkan haberler, manşetlere yükselen iddialar ile o ‘güven’ ayaklar altına alınmış oldu.
Bana inanmak zorunda değilsiniz, onun için ‘der Spiegel’ dergisinin hakemliğine başvurdum.
İşte konuyla ilgili makalenin giriş bölümü: “Geçen çarşamba günü Deutsche Bank’ın eş-başkanı Jürgen Fitschen Frankfurt’taki banka genel müdürlüğü makam odasında oturuyordu. Almanya’nın en büyük bankasını geçen mayıs ayından buyana Anshu Jain ile birlikte yöneten Fitschen neşeliydi. Oysa yakında neşesi kaçacaktı. O sırada ikiz cam kulelerin giriş katında olan şeyler yüzünden...”
Olan şuymuş: 20 kadar polis aracı kapının önüne dayanmış, tepede de bir helikopter dolanıyormuş... Eli silâhlı polisler girişte mevzilenmişken yüzlerce devlet görevlisi binaya giriş yapmış...
Polisler 15 gün sonra bir daha bastılarDeutsche Bank’ı...
Deutsche Bank’ın Almanya’da başına gelen o banka için bir ilk; ama benzer operasyonlar başka ülkelerde ‘uluslararası’ nama sahip değişik bankalarda da yaşandı, yaşanıyor... Bankalar basılıyor, belgelerine el konuluyor, yöneticiler sorgulanıyor ve cezalar arka arkaya geliyor...
Geçmişte ‘dokunulmazlık zırhı’ bulunduğuna inanılan dev finans kurumları bunlar; başındaki yöneticiler de sıradan insanlar değil, herbiri birbiriyle bir biçimde irtibatlı, burnundan kıl aldırmayan tipler...
Arayan dostuma bu ilk bulguları aktardığımda, “Deş, göreceksin, daha nelerle karşılaşacaksın” dedi.