Pazar günü sandığa gidilecek ve kim ne derse desin son sözü millet söyleyecek. Hep ifade etmeye çalıştığım gibi, milletin terazisi en adil ve sahici olan sonucu ortaya koyacak.
Ancak seçimlerden çıkacak herhangi bir sonucun, gündemdeki çatışmaları durdurmayacağı, herkesin sonuçları istediği yerden yorumlayıp bulunduğu pozisyonu korumaya devam edeceği şimdiden söylenebilir.
Çok uzun zamandır, ama çoğumuzun sandığından daha uzun zamandır devam eden ‘Erdoğan’ı tasfiye’ veya ‘Erdoğansız AK Parti’ projesi, her geçen gün deşifre olsa da, bu sürecin tetikçileri kolay kolay durmayacaklar. Çünkü bu çatışma onlar açısından bir ölüm kalım mücadelesine dönüştü ve bunun çok iyi farkındalar.
Yaralanmış ve gücü kırılmış bir ülke, bizzat onun üzerinde yaşayan bir topluluğa nasıl bir gelecek vaat edebilir? Şantajlara boyun eğen, onların gölgesinde hareket eden bir siyasetin, o ülkede kime ne yararı olabilir? Bizatihi bu şantajları, kirli ilişkiler ağını organize edenler, gerçekten böyle bir ülkenin kendileri için hayırlı bir yer olacağını mı düşünüyorlar?
Peki onları geçtim. Sonuç itibarıyla bir ihale almışlar ve adeta intihar komandosu gibi hareket ediyorlar. Peki ya olup bitine sessiz kalanlar? Hatta sessiz kalmayıp bizatihi bu kirli operasyona destek verenler?
***
Acaba olup biten sadece Başbakan Erdoğan’ı, ailesini ya da yakın çevresini tehdit eden bir operasyondan mı ibaret? Yoksa tüm ülkeyi tehdit eden bir yapıyla mı karşı karşıyayız?
Liberali, solcusu, ulusalcısı, İslamcısı, Sünni ya da Alevisi fark etmez. Herkes bu sorunun cevabını vermek zorunda. Mahremiyete, özel hayata doğrudan müdahil olan, onları kuşatan ve şantajla insanlara boyun eğdiren bir anlayışa sessiz mi kalacağız?
Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz sorusunun cevabını vereceğiz Pazar günü. Kim hangi siyasi partiyi tercih edecek, hatta yerel seçim olduğu için, kim hangi adayın proje ve vaatlerine evet diyecek noktasını ne yazık ki çoktan aşmış durumdayız.
Bu seçimde dünya görüşü olarak en uzak olduğumuz, kendimizi en uzak hissettiğimiz, hatta belki de nefret ettiğimiz insanların, anlayışların ve kesimlerin geleceğine ipotek koymaya çalışan anlayışa hayır diyeceğiz. Sadece kendimizi, ailemizi, yakın çevremizi değil, bizim dışımızdaki herkesi tehdit eden bir zihniyete hayır diyeceğiz. Birbirimizin hukukunu koruyacağız, Türkiye’ye sahip çıkacağız.
Bana ne diyenlere birkaç soru. Kim kendisini bunun dışında görebiliyor? Kim kendisini tehdit altında hissetmiyor? Bugün olmayanın, yarın da olmayacağının garantisi nedir?
***
En kötüsü siyasetin bu anlayışlara bir şekilde şu veya bu gerekçeyle prim vermesi. Oysa geçmişin hatalarından ders alıp, bu tür yapıları siyasi merkezden uzak tutmanın ilkeleri üzerinde mutabakat sağlamanın tam zamanıdır.
Bu alanda geçmişte kim hata yapmışsa, bu anlayışa destek ya da geçit vermişse, bunun eleştirisini milletle paylaşmalı, şimdi aynı tuzağa düşenleri uyarma hakkını elde etmeli.
Siyaset ne yazık ki doğası gereği bu tür yapıların desteğine tamah ediyor, ama sonra faturası herkes için ağır oluyor. Yol yakınken bu ağırlığı sırtımızdan atmanın, bunu ‘devlet aklı’nın bir parçası haline getirmenin tam zamanıdır.
Pazar günü de bunun için altın bir fırsat var önümüzde.