Küresel düzen çöküyor.
Kriz dalgaları arasında boğuşan ülkeler, sorunlara sadece ekonomi gözünden bakarak, para üzerinden çözüm bulmaya çalışıyor.
Kısaca,
dünya paranın gücüne sığınıyor.
Tabii ki her çözüm bir miktar daha para basmanın ötesine geçmiyor. Kriz dalgalarını çözelim derken sosyal boyutlar içeren
buhran derinleştirdikçe derinleştiriyor.
Oysa sorun ekonomik olmanın çok ötesinde.
80 sonrası uygulanan
finansal odaklı, güçlü özel sektör merkezli, yoğun
sermaye birikimi içeren model; 30 yıllık köklerini topluma çoktan saldı bile.
Mesela
zenginlik yaşlı
bir nüfusta, az sayıda ellerde ve
finansal kuruluşlarda toplanmışken, ülkeler kriz önlemlerinde maliyeti geniş halk kitlelerine yüklüyor.
-Kimse mali sektöre vergi getiremiyor
-Kimse vergisiz kazançlarla biriken servetlere dokunamıyor
-Kimse zenginden alıp-fakire veremiyor.
Kriz dalgaları geldikçe ülkeler kemer sıkıyor. Sıkılan kemerler ise maalesef alt gelir gruplarının kemeri oluyor. Devlet gelirini artırmakta ise yine başvurulan ilk yer, alt gelir gruplarının yükünü taşıdığı dolaylı tüketim vergilerinden başkası olmuyor.
***
Yaşanılan süreç bir buhran.
O zaman neden sadece ekonomik değerlendirmeler yapılıyor ki. Mesela şu anda küresel düzen hakkında ekonomistler kadar
sosyologlara da çok iş düşüyor.
Medya zaten bizzat buhranın tam göbeğinde.
Özel patron elemanı istihdamından- gözler
reklamdan başka bir şey görmüyor.
Toplumu ve/veya müşteri kitlesini çoktan unutmuş bir halin en açık örneği...
Yaşanılan süreç piyasa iktisadı ile açıklanamaz. Zaten piyasacıların bugünlerde kan emici yarasalar gibi sosyal dengesizliklerden beslenmesi de çok acı. Toplumlar derin sosyal yaralar barındırıyor. Henüz dışarı vurmuyor diye kimse bugün kayıtsız kalamaz.
Ülkeler yıllarca sadece büyümeye odaklandılar. Oysa bugün durum farklılaştı. Ekonomik büyümeyi bile beceremeyen ülkeler ekonomik kalkınmayı ağızlarına almıyorlar.
Kalkınma büyümeye feda edildi.
NOT:Ekonomik kalkınma: refahın paylaşımı, bireyin gelişimi, toplumsal kalitenin artışı gibi parasal değerlerin ötesinde sosyal varlıkları da ifade etmektedir.
***
Dünyada son 30 yılda
-sadece gelir dağılımı bozulmadı,
-sadece kolay zengincilik yolu açılmadı,
-sadece aldatmacaya dayalı hileli ticaret-finansal yolsuzluklar gelişmedi
Oysa son 30 yılda
-ucuz işçilik gelişti
-ucuz üretim gelişti
-çalışma baskısı gelişti
-paranın değeri arttı, insanın değeri azaldı
Kısaca son 30 yılda toplumlar o kadar kastlaştılar ki. Artık
zenginin fakire tahammülü kalmadı. Resmi kölelik olmasa bile fiili kölelik yeniden geldi.
Artık yerler ayrıldı
Kapılar bile ayrıldı
1900'lü yılların başında gecekondu bile denilmeyecek yerleşim yerleri ne kadar çoktu ise malikaneler de o kadar çoktu.
Sonra bir büyük buhran ve iki büyük savaş ile
orta sınıf dönemi geldi. Derme-çatma barakalar yıkılıp yaşanılabilir şehirler oluşurken diğer tarafta malikaneler yüksek vergilere dayanamayıp yıkıldı. Edebiyat, sanat, müzik orta sınıf dönemi yıllarında derinleşti, insanileşti. (50,60,70'li yıllar)
***
80 sonrası her şey yıkıldı
Sanki bir el yeniden eski düzeni geri getirdi. 1900'lerde zirveye çıkan
vahşi sanayi kapitalizmi yerine 2000'lerde
vahşileşen finansal kapitalizm geldi.
-Kapitalizm ve vahşilik aynı
-İnsanı değersizleştirme de aynı
-yeniden hortlayan KAST sistemi aynı
Kısaca
toplumsal ayrışma yeniden dünya sahnesinde.
Artık aynı dünyanın insanları olmamıza rağmen farklı dünyalar yaratabiliyoruz.
Mekanlarımızı ayıramadığımızda bile kapılarımızı ayırıyoruz... Aynı mekana farklı kapılardan giriyoruz.
Adamına göre kapı dönemi
Paralılar ön kapıdan şaaalı giriyorken
İşçiler arka kapıdan sinsice çıkıveriyor.
***
Kapıda işçisi ile karşılaşmaktan bile korkan bir iş dünyası nasıl verimli olabilir ki? Şirketinin mutluluk merkezini çalışanından ve müşterisinden alınca geriye sadece bankacısı kalıyor, finanscısı kalıyor.
Oysa şirketlerin gerçek tarafı para (bankacı ve finanscı) değil insan olmalıdır (çalışanı ve müşterisi).
Bana krize karşı ne yapalım, döviz ne olur, faiz ne olur diye soranlara bu öneriyi; yani parayı soracağınıza insanı sorun diyorum. İnsani tarafınıza sahip çıkın diyorum.
Bankacılar da artık bilmeliler ki bilançosunda milyar kârlar yazan şirketler ayrımcı ise, kapıları bile ayrı ise yakında riskleri çok artabilir.
Krediyi bilançoya göre değil
gidin kapısına bakın, kapıya göre verin derim.
Ayrı kapıları olan şirketler Ayı dünyaları paylaşan şirketler Yani KAST şirketleri
Adaletten kopan şirketler, paraya esir olan şirketler, kibirli-gösterişli şirketler buhranın insani boyutları arttıkça belki de ilk yok olacak şirketlerdir. Batmaya en yakın şirketlerdir.
Krize hazırlanmak mı istiyorsunuz
o zaman
Kapılarınızı birleştirin.
Vahşi bir kapitalist olmak yerine
biraz insani olabilirsiniz.
Göz göze gelmekten, karşılaşmaktan korktuğunuz, utandığınız çalışanlarınızdan kaçarken aslında insanlıktan kaçtığınızı hatırlayınız.
NOT: Geçen hafta Ankara'da iki çocuk sokakta oynarken öldüler. Direkten kopmuş elektrik teli yerden kaldırılmadan elektriğin yeniden açılması ile bu iki çocuğun ölümü sorgulanmalıdır.
Buhranın bir özelliği: Sermaye devletleri oluşmuştur...