Bir seçim daha baştan “Tayyip Erdoğan kazanmasın da kim kazanırsa kazansın” sloganına sıkışmışsa orada artık umut yoktur. Orada artık gerçek bir siyasetten söz etmek imkansızdır. Dahası, o slogan kitleleri topyekün öfke ve hayalkırıklığına sevk etmekten başka bir anlam taşımaz.
CHP, sadece (ama sadece) bu amaçla Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterdi. 90 yıl sonra Kemalizm’in ayakta kalan tek kurumu olan bu parti Kemalist siyaset sınıfını bitirme pahasına siyasi rotasını Erdoğan karşıtlığına kırmayı göze aldı. 90 yıldır mücadele ettiği sembollerin büyük bölümünü taşıyan İhsanoğlu’nu devletin başı olarak topluma önerdi.
“Seçimli” Cumhurbaşkanlığı gibi en önemli makama karşıtlıklarının benzerliklerinden kat be kat fazla olduğu bir ismi aday göstermek demek, CHP için ülke yönetimi iddiasından vazgeçmek demektir. Muhtemelen, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP yönetimi de bunun farkında değildir. Ağustos sonrası hangi Türkiye’ye “elveda”, hangi Türkiye’ye “merhaba” denildiğini görünce anlayacaklardır.
Peki, yaptılar da ne oldu?
Sahici mi? Kesinlikle değil. Gerçekçi mi? Asla. Dürüst bir tavır mı? Öyle olmadığını CHP’liler de biliyor.
HDP adayı Selahattin Demirtaş... Birkaç yıl öncesine kadar toplumsal kabulün tahammül edemeyeceği, 10 yıl öncesinde ise bizzat devletin yasaklısı bir partinin başkanının Çankaya’ya aday olması başlı başına bir barış sürecidir. MHP’nin aday gösteremediği bir ortamda Kürt siyasetinin kendisini ülkenin birliği ve beraberliğini temsil eden makama layık görmesi memnuniyet vericidir.
Ama gelin görün ki, düne kadar Okmeydanı’nın arka sokaklarına surat buruşturan, Alevilerin varlığını umursamayan Kemalist-sol-kentli tayfa Gezi Parkı’ndan sonra buralara musallat olduğu gibi şimdi de Kürtlere yapıştı. 90 yıldır Kürtlere düşmanlığın, Kürt kimliğini inkarın “aydın” kitlesi şimdi Kürt adayın eteklerine yapışıyor. Yapışıyor ki ne yapsın etsin de Erdoğan ilk turda seçilmesin. Yapışıyor ki İhsanoğlu hamlesiyle kendilerini küçük düşüren CHP’den kaçınca sığınacak bir yer olsun.
Sahici mi? Kesinlikle değil. Gerçekçi mi? Asla. Dürüst bir tavır mı? Öyle olmadığını herkes biliyor.
Şimdi soralım... Böylesine önemli bir seçime en gerçek dışı siyaseti tercih ederek hazırlanan bir sınıfın, bir “kast”ın Erdoğan’a kızma hakkı var mıdır?
Hayatlarında bir kez olsun seçimle tayin edilen bir makamı kazanamamış olan bir ideolojik kampın siyaset ve ülke idaresi üzerinde herkesten meşru bir yerden konuşuyor gibi yapmalarının bir anlamı var mıdır?
“Sahici” seçim yenilgilerini bile “sahte” manevralarla geçiştirmeye çalışan bir zihin yapısı dindarların, muhafazakarların, Alevilerin, Kürtlerin, Okmeydanı’nın, Lice’nin, Maraş’ın yakasından düşmelidir.
Dindarlara saygı duyanlar bunu arada Erdoğan yokken yapsın...
Alevileri dert eden bunu gençler eline taş almadan düşünsün...
Kürtleri sevenler bunu ortada sandık yokken sevgisini göstersin...
Okmeydanı’na bayılanlar bir kez de vandallığa eşlik etmeden o sokaklarda yürüsünler...
Yeter. İkiyüzlülük bitsin...
Ülke yönetimine katkı olsun, demokrasi ve refah artsın diye değil, sadece Erdoğan kaybetsin diye
hayat boyu düşmanlık yaptıkları Ekmel Bey’i alkışlayıp, 90 yıldır kimliğini inkar ettikleri Demirtaş’ı kucaklayanlar tarihin yüzünde müstehzi bir tebessümden başka bir resim bırakmıyor.
Bitsin artık bir cıvık, sahte, sıkıcı gösteri. Ne siyaset bir oyundur, ne hayat, ne de fikir. Bu da bilinsin.