Gezi Olayları’nı canlandırma çabaları her geçen gün artıyor. Sokağın tadını alan marjinal gruplar kitleleri nasıl kışkırtacaklarını öğrenmiş durumdalar. Muhalefet ise kendi dışında oluşturulan iktidar-karşıtı enerjiden hem korkuyor, hem de böylesine diri bir eylem grubundan yararlanmak istiyor.
Dış dünyada ise Türkiye’yi yola getirmek için sokağı bir araç olarak görenlerin sayısı bir hayli fazla. Mısır’dan Yemen’e, Suriye’den Tunus’a kadar bölgemize bakıldığında sokak üzerinden hükümetleri kontrol etmek, hatta devirmek güçlü bir eğilim haline dönüştü. Aynı senaryoların Türkiye için de düşünülmediğini sanmak saflık olur.
Gezi Olayları’ndan önce Türkiye burnunu gökyüzüne dikmiş, havalanan bir uçak gibiydi. Herkes Türkiye’ye imreniyor, onu örnek gösteriyordu. Olaylar Türkiye’nin hızını yavaşlattı ve Türkiye’nin geleceği noktasında şüphelere neden oldu.
***
Dikkat etmemiz gereken bir diğer nokta ise bölgede harlanan mezhep savaşlarının Türkiye’ye ihraç edilme çabasıdır. Özellikle Suriye üzerinden Türkiye, Alevi-Sünni çatışmasına itilmeye çalışılıyor. Gezi Olayları’nda Alevi vatandaşların ön plana çıkarılması da bu planın doğal bir parçasıdır. Kutuplaşmada tetiğe bir kez bastıktan sonra herkes üzerine düşeni istemese de yapar ve herkes gerçekleri gördüğünde ise artık çok geç olur.
Mezhep üzerinden kutuplaştırma planları öylesine güçlü ki kimi uzmanlara göre Türkiye’de Kürt sorunu Alevi sorunu ile ikame edilmeye çalışılıyor. Yani Kürt meselesinde ateş bilerek hafifletilecek, Kürt muhalefetinin bir kısmı da mezhepsel muhalefete kaydırılacak.
Bahsettiğimiz kutuplaşmayı ilk başta çok az kimse kendisi için zararlı görebilir, çünkü Hükümet karşıtı sokak hareketleri ve mezhep temelli kutuplaşma ilk etapta her iki tarafın da görünüşte güçlenmesini sağlayacaktır. Sanılanın aksine ilk aşamada Hükümet’e destek Gezi benzeri olaylar nedeniyle % 50’nin bile üzerine çıkabilir. Çünkü kutup sayısı ikiye düşünce iki kutupta da genişleme yaşanır. Öte yandan iktidara karşı etkin bir meşru muhalefet bulamayanların talepleri gayri meşru alanda karşılanmış olacaktır ve muhalefet saflarında da sıklaşma ve büyüme yaşanacaktır.
Dolayısıyla bugünlerde herkes gerilimin tırmanmasının kendisine yaradığını sanabilir. Oysa orta vadede hem ülke hem de kutuplar kaybeder. Gerilim yerini şiddete bıraktığı an kan davasını kimin ve neden başlattığını hatırlayan bile kalmaz.
***
Türkiye ekonomiden, siyasete, eğitimden sağlığa kadar hayatın hemen her alanında çok büyük başarılar elde etti. Bölgemizle kıyasladığımızda mucizevi başarılarımızı görebiliyoruz. Pek çok alanda Bulgaristan’dan da, Suriye’den de, Yunanistan’dan da, Rusya’dan da daha iyi durumdayız. Ne var ki kalkınma ve gelişme yolunda yapılacak daha çok işimiz var. Sokak üzerinden iktidar arayışları öncelikle bu yolculuğa büyük zarar verecektir.
İkinci olarak Türkiye’nin asıl başarılı olması gereken alan birliktir, beraberliktir. Atatürk’ten Menderes’e; Özal’dan Erdoğan’a Türkiye demiryolları, otobanlar, köprüler, sanayi tesisleri vs. yapmayı başarmıştır. Ancak asıl başarı Türkiye’yi yeniden birleştirmekten geçmektedir.
Türkiye toplumsal mutabakat alanını en üst düzeyde genişlettiği gün, insanlarını ortak hedefler doğrultusunda birleştirebildiğini an gerçek anlamda büyük ülke olacaktır. Sokaklarda sanal ve muğlak hedefler peşinde didişmek işte bu birlik hedefine büyük zararlar verecektir.
Sözün özü, bizleri birleştiren kazanır ve ülkeye de kazandırır.