Bizler eskiden beri küfürbaz bir millet miydik, yoksa yenilerde mi küfürü sevmeye başladık? Her yerde, herkes birilerine küfür edip duruyor. En galiz küfürlerden itibarını gözümüz gibi korumamız gereken insanlar da, hatta kutsallarımız da nasibini alıyor...
Dost kalemlere buradan bir uyarım olacak: Küfürbazlar konusunda biraz dikkatli olalım...
ABD'de dolandırıcı olduğu öğrenilen bir adamın küçük bir bütçeyle ve oynayanlara ne yaptığını belli etmeden çektiği bir 'uğursuz' filmin dünya çapında açtığı dertleri hep birlikte gözlemledik. Yapanları tel'in için meydanları doldurdu göstericiler, çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine yol açan etkinlikler yapıldı...
Sonunda ne oldu? 'Arap Baharı' ile başlayan ve birkaç ülkede sonuç veren iyiye doğru gidiş tersine dönmeye başladı; ılımlılar geriye itildi, aşırılar öne geçti. Önceleri ılımlı davranmanın çıkar sağlayacağı düşüncesinde olanların söylemleri şimdilerde aşırıya kayabiliyor. Daha da önemlisi, İslâm Dünyası'nda filme gösterilen tepkiler yüzünden Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde ve ABD'de yaşayan Müslümanlar yeniden hedef haline geldi...
"Filmi kim çekti?" sorusuna cevap olarak işaret edilen Kıpti Mısırlı dolandırıcının, bunu tek başına veya kendisi gibi birkaç çulsuzla birlikte yapmış olması düşünülemez. Ya hapiste yolunun kesiştiği birileri, ya da kimliğini kullanılmaya müsait gören başkaları onu böyle bir yola sürüklemiştir. Cebine ihtiyacı kadar para koyarak...
Samimi bir duygumu sizlerle ancak bugün paylaşabiliyorum: ABD'de çekilen ve YouTube'a konularak herkesin erişebileceği hale getirilen edepsiz ve uğursuz filmin asıl hedefinin Türkiye olduğunu düşünüyorum. Bugün değil, daha ilk günden beri...
Hatırlayın: Filmle ilgili ilk bilgiler ABD medyasına, oradan da bütün dünyayla birlikte bizim gazete ve televizyonlara düştüğünde gereksiz bir ayrıntı derhal dikkati çekmişti: Filmi yapan ve dağıtımında görev alan kadroda Türkiye'den de birilerinin bulunduğu ayrıntısı...
Bizim ülkemizden birileri Hz. Peygamber'i tezyif ve tahkir eden uğursuz bir filmin yapımında görev almış... Haber buydu. Sonra ne olduysa bu ayrıntı üzerinde durulmadı, unutuldu.
Neden Türkiye?
Türkiye şu sıralarda en dikkatle izlenen ülke konumunda. Hani bizler ABD'de kimin kazanacağını merak ediyoruz, bu sebeple oradaki seçim kampanyasını mümkün olduğunca yakından izliyoruz ya, seçime giren iki adayın, Obama ve Romney'in kulaklarının ise Türkiye'de olduğunu sanıyorum. Hemen her ülkeden daha önemliyiz şu sıralarda...
Kimi için azaltılmasına yardım edilmesi gerekecek kadar çok güçlü, kimine göre ise biraz daha güçlendirilmesi gereken bir ülkeyiz... İki taraf da bizi zorluyor; kimi gücümüzü azaltmak için komplolar ve oldu-bittiler planlıyor, kimi de "Biraz daha palazlansın" diye hem duacı, hem de yardımcı olma çabasında...
Dostlar duada, düşmanlar komploda...
Yanlış bir hareket, gereksiz bir adım Türkiye'yi farklı bir yöne taşıyabilir; dostları düşman düşmanları da dost yapabilir... Yarınki dost ve düşmanlardan hayır gelmez, bunu unutmayalım...
Geçmişte kalmış 'uğursuz film' konusuna bugün girmemin sebebini herhalde anlamışsınızdır: ABD'de çekilen film, planlayanların arzu ettiği türden bir çalkantı oluşturamadı Türkiye'de; "Allah'larından bulsunlar" deyip savuşturduk belâyı... Ancak benzer bir hareketlenmeyi bu defa içeriden oluşturacak aykırı sesler duyulmaya başladı.
Dünyanın belli yerlerinde, sağduyuyu elden alacak bir uğultuya sebep olabilir beklentisi içerisinde, tırnaklarını birbirine sürtenler olduğuna eminim.
Planı bu defa da başarısız kılmalıyız; kendilerini ve söylediklerini görmezden ve işitmezden gelerek...
Uğursuz girişimleri başlatanların amacı ülkeyi karıştırmak değildir belki, kendileri ne yaptıklarının, kime hizmet ettiklerinin farkında bile olmayabilirler...
Kıpti Mısırlı da, oyununda rol alan artistler de "Ne yaptık ki biz?" deyip duruyorlar şimdi.