Beşiktaş aslında maça soğukkanlı başladı. Rakibinin başlama düdüğü ile birlikte üstüne gelmesini, akıllı bir stratejiyle soğutmasını bildi. Ardından kendi dirildi ve golünü de attı.
Siyah-Beyazlılar maçın ağırlıklı bölümünde, rakip futbolcuların her topu ayağına alışında, topa müdahale eden futbolcusunun arkasına, destek veren yedek bir levazımcı yerleştirdi. Bunu epey sürdürdüler. Hatta Beşiktaş, ne bu sezon ne de geçen sezon, kademe anlayışını hiç bu kadar uzun sürdürülebilir yapamamıştı. Bu başarısı, Asteras baskılı olsa da, Beşiktaş’ı maçın açık hakimi yapmıştı. Her şey çok güzel gidiyordu.
Ama yenilen ilk golden sonra, futbolcuların maça odaklanma yoğunluğu bir anda kayboldu. Maçın yönü ve akış debisi değişti. Gelen baskı, takımı telaşa düşürdü. Kontrol elden gitti.
Maçı 75 dakika akılla sürdüren ve oturmuş klas bir Avrupa takımı görüntüsü veren Siyah-Beyazlılar; bir anda klas takım olmaktan çıktı, bizim klasik takımlara dönüştü. 180 derecelik ani dönüş, neredeyse maçı kaybettirecekti. Olay, maçın sonu yaklaştıkça maçın bittiği duygusunun getirdiği gevşemekten kaynaklanıyordu. Profesyonel bir takım böyle oynamaz. Maçın dörtte üçünü oynadığın ciddiyet, son l5 dakikada nasıl ortadan kaybolur? Maçı boşverdiğin an, rakibini uyandırıyorsun.
Olan bitene inanamıyorum.
Evet, beraberlik gruptan çıkmayı garanti ediyor ama; gruptan sonrası için kuşkuları da beraberinde getiriyor. Umarız çabuk toparlanır ve maçın 90 dakika olduğu bilincine yeniden kavuşur.
Bu arada, Demba Ba’nın Beşiktaş’ı 1-0 öne geçiren golü, birinci sınıf futbolcuların atacağı türdendi. Gelişine mükemmel vurdu. Helal olsun.
Coşkuyla kutlamaya hazırlandığım Beşiktaş’ı biraz buruk kutluyorum.