Başbakan “Kamu düzeni” vurgusu yaptığında bunun Kürt siyasi merkezlerine nasıl yansıdığını bilemiyorum. Propaganda planında “Devlet yine ceberut yüzünü gösteriyor” gibi bir söylemi tercih edeceklerini tahmin etmek zor değil.
Çözüm sürecinin içinden “özerk bir yapı” ve onun silahlı - salihsız kurumlarını çıkarmak istedikleri de malumlardan.
Hatta bir süredir Kürt siyasetinin Amerika seferleri içinden, “Gün Kürtlerin günü” gibi bir sonuç üretmeye çalıştıkları, Kobani’den Türkiye’ye bir model çıkarmak istedikleri de biliniyor.
Hatta Türkiye ile Amerika’nın arası açılır, Amerika da Kobani’de PYD’nin yanında durursa, bunun daha da işlerine yarayacağı ümidini taşıyabilirler. “Irak bunalımından Kuzey Irak çıkmışsa, Suriye’den Kobani çıkarsa Türkiye’den de...” diye başlayan cümleler kurmak pek hoşlarına gidebilir.
Bütün bunların içinden de çözüm sürecinin köküne kibrit suyu dökmek gibi bir sonuca varabilirler.
Bir süredir “PKK eksenli Kürt siyasi hareketinin -”PKK eaksenli”nin altını çiziyorum, çünkü Kürt siyasi hareketi diye genel bir ifade kullanıp, bundan da PKK - HDP - KCK çizgisinin anlalışmasını doğru ve gerçekçi bulmuyorum.- çözüm sürecini batağa saplama tavırları içinde olduğunun ifade edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Çözüm süreci, devlet projesine göre, eninde sonunda, silahlı yapının tasfiyesine varacak. Dünyanın hiçbir ülkesi, devletin meşru silahlı kuvvetlerinin yanında paralel veya karşıt bir silahlı güç bulunmasına, bunun toplumun kimyasını etkilemesine izin vermez. Türkiye de buna razı olmaz. Silahlı yapının oluşmasına zemin hazırlayan problemlerin giderilmesi farklıdır, silahlı yapının bir bölgede hükmünü sürdürmesine göz yummak farklıdır.
Silahlı yapının en büyük kötülüğü, bulunduğu bölgede yaşayan insanlara dokunacaktır. Evet Türkiye’nin tamamı, silahlı yapı ile mücadelenin olumsuz sonuçlarını yaşıyor, ama diyelim Diyarbakır, Mardin, Van, Hakkari, Şemdinli vs... Oradaki halkın, aynı apartmanda, aynı sokakta, aynı şehirde, bir gün kendisine yönelecek silahlı çetelerle içiçe yaşamak zonunda bulunmasının tehditkarlığını hissetmesi ayrı bir kimya bozucu durum değil midir?
Bir dönem silahlı yapının kimya bozucu gerçeğini, mesela PKK sempatizanları Hizbullah’ın silahlı varlığı karşısında hissetmemiş miydi? Kendisi de silahlıydı ve bir başka silahlı yapı ile karşılaşınca kimyası bozulmuştu.
Şimdi bunu bir de elinde hiç silahı olmayan, sabah dükkanını açması gerekip de “Bugün açmayacaksın” tehdidine maruz kalan sade vatandaş için tasavvur edin, bölge insanı yıllardır bunu yaşıyor, bunun vahametini tasavvur etmek güç olmaas gerek.
Tabii bunu, “Bu işin rantını biz devşireceğiz, bütün bu silahlı eylem gücü, bizim siyasetimizi besliyor” diye düşünenlere anlatmak kolay değil.
Fakat, PKK eksenli Kürt siyasi hareketinin söylemlerine bakıldığında, onların da ciddi bir sıkışma içinde oldukları gözleniyor.
-Acaba fırtına gençlik Öcalan’a nasıl bakıyor?
-Acaba Selahattin Demirtaş veya benzerleri, fırtına gençlik tarafından çoktan üstü çizilenler arasına girdi mi?
-Kandil bile, YPG-H’yi kontrol edememek gibi bir sıkıntı içinde mi?
-Devletle çözüm süreci masasına oturanlar, gerçekte sokakları etkileme gücünden yoksun insanlar mı?
-Çözüm sürecinde devlete söz verenler, verdikleri sözün arkasında durabilecekler mi?
Bu sorular artık soruluyor. Bunun anlamı ne? Bunun alnamı, üretilen canavara artık hakim olunamadığı gerçeğidir. Oralarda “siyaset” çok net olarak silahlı gücün denetimi altına girmiş gözüküyor. Hatta öyle ki “silahlı güç” dediğimiz hadise bile, farklı odaklaşmalar sergiliyor. Hani bir zamanların “JİTEM”i gibi, özel harp birimleri gibi, şimdi de “Kürt JİTEM’i” diye nitelenebilecek oluşumların varlığı gündeme geliyor.
Çözüm süreci bakın nasıl bir iyileşme sağlayacak:
-Çözüm süreci Türkiye’yi bir dertten kurtaracak.
-Çözüm süreci, Kürt siyasetini -HPD’si ile, Huda-Par’ı ile, Hak - Par’ı vs’si ile- silahların gölgesinden kurtaracak.
-Çözüm süreci Kürtleri illegal ve hesap vermez bir yapının diktasından kurtaracak.
Türkiye, 1960’lardan beri bir mücadele verdi ve genel siyasetin üzerindeki asker etkisini oldukça eritti, şimdi Kürtler, böyle bir silahlı vesayet tehdidi ile karşı karşıya.
Ne diyelim?
Bırakın devlet, Selahaddin Demirtaş’ı, örgüt silahının gölgesinde siyaset yapmaktan kurtarsın. Ayaklarındaki ve dillerdindeki örgüt prangasını çözsün. Öcalan’ın, Kandil’in bile mesajları, maskeli çetelere varıncaya kadar eriyorsa, ortada “Yaşlılar” adına gelinen çok dramatik bir hadise var demektir. Bırakın devlet sizi de özgürleştirsin!