Coen Biraderler en trajik durumdan bile mizah çıkarmayı bilir! Cannes Film Festivali Jüri Büyük Ödüllü yeni filmleri Sen Şarkılarını Söyle ise şöhret olamayan bir müzisyenin öyküsü.
Dünya çapında eleştirmenlerin çoğunluğunun aksine Coen Biraderler’in bu filmine ayılıp bayılamayacağım. Özellikle (ister coğrafi ister kültürel açıdan) Londra-New York ekseninde yaşı kemale ermiş eleştirmenler, bu ‘ezeli kaybeden’ masalına, şöhreti ıskalayan müzisyen ağıdına ve 60’lı yılların New York’taki folk müzik alemi ambiyansına hemen tav oldu. Benimse filme yapısal olarak itirazım var: Bir filmde tam on tane şarkı yorumlanır mı? Hem de baştan sona! Türü müzikal olmayan bir filmin yarısını şarkılarla doldurmaya itirazım var, öncelikle. Amerikan folk müziğinden hazzedip hazzetmemek ise başka bir mesele. Bayılıyorsanız ne ala ama sevmiyorsanız filmin yarısı basbayağı işkenceye dönüşebilir. Ayrıca bu şarkıların baştan sonra kullanılmasının filmin biçemiyle de doğrudan ilişkisi yok. Kullanılmasa da olurdu. Nihayetinde film Dave Van Ronk adlı bir müzisyenin hayatından biraz esinlenmiş olsa da biyografik bir nitelik taşımıyor. Dolayısıyla Llewyn Davis’in performansının film için elzem bir yanı yok.
LEBOWSKİ GİBİ AMA DAHA KOMİK
Dönemin mekanlarında geçen, bazı müzisyenlere göndermeler yapan Sen Şarkılarını Söyle, Coen Biraderler’in başyapıtları Barton Fink, Fargo ve Orada Olmayan Adam’ın değil Büyük Lebowski’nin çizgisinde daha hafif, daha komik, daha karakter odaklı.
Llewyn Davis, Türkçe’de “Versen iki koyun güdemez” dedikleri cinsten bir adam. New York’ta koyun yok ama bir kediye sahip çıkamıyor! Film, ona evlerini açan cömert dostlarından kedilerini kaybettiğini saklayarak ve önüne çıkan bazı fırsatları değerlendirmeye çabalayarak geçirdiği birkaç günü izliyoruz. Llewyn Davis için bahtıkara da denebilir ama onun zorunlu misafirliklerinin ardında hem fedakarlık edip sorumluluk almama kolaycılığı var hem de ‘müzisyenim müzik yaparım’ inadı... Ama şöhret olacak kadar yeteneği bulunmayan bir adamın öyküsü bu! John Goodman’ın renklendirdiği tuhaf bir yolculuk sonunda onu dikkatle dinleyen yapımcı Murray Abraham’in yorumu manidar: I don’t see a lot of money there/ Pek para göremedim ortada.” Filmin başladığı yerde sona ermesi de Llewyn Davis’in kısır döngüsüne işaret ediyor. Coen Kardeşler en trajik, en kriminal durumdan mizah çıkarmayı bilir... Sen Şarkılarını Söyle’de de bunu yapıyorlar yapmasına ama bu kez, bir akşam kulübe gitmişiz de canlı müzik arasında stand up komedyen çıkıp müzisyene takılıyormuş tadından öte bir sinema sunmuyor. Zaten öyle bir dertleri de yok... Ekipleri çok iyi, onun üstüne biraz dönemi anlatsınlar, müziğini dinletsinler, folk müziğin içinden doğacak yıldızları örneğin Bob Dylan’ı müjdelesinler, biraz dönemin New York’unu özellikle Greenwich Village’i, gerçek kulüpleri göstersinler, izleyicinin içi ısınsın, yeterli. Bunu isteyenlerin zarfından hoş bir davetiye çıkacak. Ama ben kendi adıma yarım film arasına şarkı konmuş mönü yerine iyi pişmiş bir Coenspesyalitesini tercih ederdim.
FİLMİN KÜNYESİ
Orijinal adı: Inside Llewyn Davis
Yönetmen: Joel&Ethan Coen
Senaryolar: Joel&Ethan Coen
Oyuncular: Oscar Isaac, Carey Mulligan, Justin Timberlake, Ethan Phillips, John Goodman, Murray Abraham