TÜBİTAK, 2012 yılından beri “Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi” yayınlıyor. Böylece, Türkiye’nin “en girişimci ve yenilikçi 50 üniversitesi” belirleniyor. Geçen hafta, 2014 yılı endeksi açıklandı.
Zamanlama Manidar!
Geçen iki yıl olduğu gibi bu yıl da endeks, üniversite tercih döneminde yayınlandı. Bunun tesadüf olmadığını yapılan açıklamalardan biliyoruz. Böyle bir endeksin tercih döneminde yayımlanmasının anlamı gayet açık: Öğrencilerin tercihlerini yönlendirmek.
Peki, bu endeks, tercihleri yönlendirmeye uygun bir araç mı? İşte bu sorunun cevabını bilmiyoruz. Çünkü endeksin tam olarak ne ölçtüğünü veya kullanılan göstergelerin nasıl ağırlıklandırıldığını bilmiyoruz.
Yapılan açıklamaya göre, endeksin amacı, “girişimcilik ve yenilikçilik odaklı rekabetin artmasını sağlamak.” Endeks, belli göstergeler üzerinden üniversiteleri rekabet ettirmenin, toplamda üniversitelerin girişimcilik ekosisteminin gelişmesini hedefliyor.
Peki, bu düz serbest piyasacı mantığın gerçek dünyada öngörüldüğü gibi çalışıp çalışmayacağına ilişkin elimizde herhangi bir veri var mı? Bunu bilmiyoruz.
Bu, elinizdeki gösterge setinin buna ne derece müsait olup olmadığı ve daha ötesi araştırma ve yükseköğretim sisteminizin yapısal görünümünün böyle bir rekabetin oluşmasına izin verip vermemesi gibi birçok konu ile ilişkilidir. Dahası, bu tür bir endeksin, Türkiye gibi seçkinci bir yükseköğretim sisteminden kitlesel ve evrensel bir yükseköğretim sistemine henüz kavuşan ve çok sayıda yeni üniversitenin olduğu bir ülkede, şartları zaten iyi olan bazı “oyuncular” hariç toplam sistem üzerine etkisi, negatif olabilir.
Göstergeler
Endeks beş boyuttan oluşuyor: Bilimsel ve teknolojik araştırma yetkinliği (%20); fikri mülkiyet havuzu (%15); işbirliği ve etkileşim (%25); girişimcilik ve yenilikçilik kültürü (%15); ekonomik katkı ve ticarileşme (%25). Bu beş boyut altında 23 gösterge sıralanmış. Örneğin, girişimcilik ve yenilikçilik kültürü başlığı altındaki göstergelerden biri şudur: “Lisans ve lisansüstü seviyesinde girişimcilik, teknoloji yönetimi ve inovasyon yönetimi ders sayısı.”
Bu göstergenin oluşturulmasındaki varsayım şudur: Bir üniversitede girişimcilik, teknoloji yönetimi ve inovasyon yönetimi konulu dersler olursa, o üniversite daha girişimci ve yenilikçidir. Açıkçası, bu varsayımın herhangi bir bilimsel temeli var mıdır, ben şahsen bilmiyorum. Zaten, endeks dolayısıyla, üniversitelerimizin tamamında bu tür dersler olacağı konusunda da kimsenin şüphesi olmasın. Dolayısıyla, bu göstergenin, endeksin amacına uygun olup olmadığı konusunda şüpheliyim.
Bir diğer gösterge, “Teknoloji Transfer Ofisi yapılanmasının varlığı”dır. Oysa, TTO’ların ne derece girişimciliğe hizmet ettiği de meçhul.. ABD’de yapılan bilimsel araştırmalar, belli başlı bazı üniversiteler hariç TTO’ların kârlı olmadığını gösteriyor.
Rekabetçi Üniversite
Benim asıl vurgulamak istediğim husus, endeksin amacı ile göstergeler arasındaki uyum ya da uyumsuzluk değil, endeksin nasıl bir üniversite modeliyle hareket ettiğidir. Endeksin, ağırlıklı olarak, faydacı ve rekabetçi bir üniversite modeline dayandığı aşikâr.
Bu modelin sosyal bilimleri ve hatta kamusal hizmet üreten tıp fakültelerini bile ikinci plana ittiği görülüyor. Dahası, son yıllarda kapitalist dünyada bir fetiş haline getirilen “girişimci üniversite”nin sokaktaki insana ne faydası olduğu, tartışmalıdır ve tartışılmalıdır.
YÖK, üniversiteler, Türk Patent Enstitüsü, TÜİK, TÜBA, KOSGEB, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Kalkınma Bakanlığı tarafından sağlanan veriler, açık olmadığı için teyit edemiyoruz.
Benzer şekilde, hesaplama yöntemi açık olmadığı için, endeksin hangi göstergeleri nasıl normalize ettiğini bilemiyoruz. Bu da, kimi soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Örneğin, iki köklü tıp fakültesinin ürettiği sağlık hizmetinin (İstanbul Üniversitesi) kaç girişimcilik dersine bedel olduğunu bilmiyoruz. Şunu da bilmiyoruz: Bir yüz nakli (Akdeniz Üniversitesi), kaç patent eder?
Ama şunu biliyoruz, her sıralamanın kaderidir: ODTÜ, birinci.