Peşmergeler (ölümüne savaşanlar anlamında) ala-i vala ile Türkiye’ye geldi. Bir gösteriş, bir gösteriş. Bu Peşmergeler IŞİD’le savaşmaya değil propaganda yapmaya gelmişler. Şimdi cümle alem gelen Peşmergelerin teçhizatını ve sayılarını biliyor.
Peşmerge, Türk Güvenlik kapısından öteye adım atamıyor. Sebep, efendim güvenlik. IŞİD Mürşitpınar’a çok yakın geçmeye kalkarlarsa kurşunu yiyebilirler.
IŞİD’in bilgi toplaması (istihbarat) ve askerlik bilgisi var ise, Peşmergeler ancak ve ancak ABD ve kolisyon güçlerinin Mürşitpınar İLE Ayn-el Arab arasında taş taş üstüne bırakmaz ise eh o zaman Suriye’ye geçmeleri mümkün görünüyor.
Biz kendi kendimizi kandırıyoruz. Millet tek, Arap milleti ama otuzu aşkın devlet var. Bunlar nasıl oluşmuş? Masa başında galip devletlerin mümessilleri tarafından sınırlar çizilmiş. Bu devletlerin adları son yüz yıldır tedavülde. Topraklar uğrunda ölen varsa vatandır.
Bizim alicenaplığımız, koalisyon güçlerinin şiddetle arzulaması sonucu peşmergelerin geçişine izin verildi. Herhalde kapalı kapılar arkasında kardeşim, Suriye ile Irak sınır komşusu, neden ortak sınırınızı kullanmıyor da ille Türk topraklarını kullanmak istiyorsunuz diye sorular sorulmuştur. Cevabı da, efendim sizin topraklarınız güvenli de ondan olmuştur.
Ortada yalın bir gerçek var, o da içerideki PKK silah bırakma yerine nasıl yeni yeni mevziler kazanır, Türk siyasetini meşgul ederim anlayışında.
Bizim, insan hakları ve özgürlükler yolunda atacağımız adımlar, PKK istiyor diye değil, insanımızın çağdaş yaşam seviyesini yükselteceğiz diye atıyoruz mesajının yeterince verilmediğinin endişesini taşıyorum.
Başlıktaki sorumu tekrar sormak istiyorum, İki terörist gruptan birini tercihe zorlanmamız, YPG’ye dolaylı olarak yardım etmemiz doğru mu? Eğer kapalı kapılar ardında YPG’den tavizler alınmışsa, o başka diyorum.