Biz misafiri bol, geleni gideni eksik olmayan bir evde büyüdük. Ne yazık ki sokak oyunları gibi bu bol kahkahalı akşam oturmalarını da getiremedik bugünün çocuklarına. Ara sıra gidilen arkadaşlar, hafta sonu dışarıda yapılan brunchlar ve bir-iki sinema keyfiyle sınırlı kalıyor buluşmalar. Ne yalan söyleyeyim, ben pek iyi organize olamıyorum bu konuda. Zar zor yapılan buluşma planları, araya giren iş ya da hastalık gibi nedenlerle ertelendikçe erteleniyor. “Çocuklarımız tanışsın, kaynaşsın” dediğim bir arkadaşımla yaptığım buluşma planının üzerinden üç ay geçti, diyeyim de siz anlayın.
Bardağın dolu tarafından bakarsak, şükür benden yetenekli anneler var da bir araya geliyor çocuklarımız... Daha önce Kerem’i yatılı pijama partisine davet eden Kuzey’in annesinden bir teklif daha alınca beklediğim fırsat ayağıma geldi diye düşündüm. “Siz bize gelin” dedim, hatta bir arkadaşlarını daha çağırdım. Üç kafadar pazar günü basket antrenmanından sonra bizdeydi. Anneler olarak bizler mutlu, çocuklar keyifliydi. Bir de ertesi gün sınavları olmasaydı... Oyunları, ders çalışma uyarılarıyla bölününce baktım yüzleri azıcık düşüyor “Annelerinizden daha beteri de varmış değil mi?” dememle gülmeye başlamaları bir oldu. Çocukluğun gülme krizi gibi bulaşıcı bir şey olabilir mi? Güle oynaya ders de çalıştılar, oyun da oynadılar. Arada paylaşamadıkları oyuncaklar oldu.
BU EVDE ANNE BENİM
Ama beni en çok güldüren Elvan’dı. Üç abinin arasında kendine yer bulmaya çalışan, oyunlarına katılmaya çabalayan, onlar sınava çalışırken “Ben de biliyorum, size yardımcı olabilirim” diye araya giren, akşam yatma vakti geldiğinde “Neden onlar aynı odada yatıyor ben de orada yatacam!” diye ortalığı birbirine katan “Odada yatak koyacak yer yok” deyince “Olsun, sığarım ben!” diye ayak direyen o oldu... Baktım ben Elvan ile uğraşırken büyükler girmiş birbirine, “O yatakta ben yatacağım”, “Ben biraz daha kitap okuyacağım”, “Hayır, olmaz ışığı kapatın!” diye. İşte tam o anda benim zaten yükselmeye hazır olan sesim biraz daha artınca çocukların yüzündeki ifade “Halime teyzenin içine şeytan girdi herhalde” diye söze dökülebilirdi en hafif anlatımıyla. Bu şaşırma hali sadece birkaç saniye sürünce, aldım sazı elime. “Bu evde anne benim. O nedenle sözüm hepinize. Birbirinizi üzmeye hakkınız yok. Şimdi herkes yatağa” dedim, ikiletmediler. Sonra hepsine bir güzel iyi geceler diledim. Ama ne yalan söyleyeyim ben üzüldüm biraz, o kadar güzel geçen günün böyle yüksek bir ses tonu eşliğinde sonlanmasına. Sabahı dar ettim, baktım hepsinin yüzünde güller açıyor. “Ohhh be!” dedim, her şey yolunda...