Uzun zamandır, ‘Tuhaf Zamanlar’dan geçtiğimizi yazıp duruyorum. Bir kez daha yazmakta sakınca yok sanırım. Dün-14 Aralık- benim beş yıl süren siyaset yasağımın kalktığı gündü. Anayasa Mahkemesinin bu yasağını beş yıldır yaşayan Leyla Zana, Ahmet Türk, Aysel Tuğluk gibi fiili olarak siyasette ama yasal olarak siyaseten yasaklı, Kürt siyasetçilerin de yasağı dün bitti. Partilerine yeniden üye olabilecek ve bundan sonra, siyasete partili olarak devam edecekler. Hayırlı olsun diyorum. Yasağımın kalktığı gün, hoş bir tesadüfün sonucu, TRT6’te sabah Kürtçe bir programa başladım. İlk konumuz Dersim’di. Hay Way Zaman ve Dersim’in Kayıp Kızlarını, yönetmen Nezahat Gündoğan’la konuştuk. Yasağımın kalktığı gün başlayan bu program tamamen tesadüf tabi. Tesadüf ama Türkiye’de tarihsel akışın nereye doğru olduğunu gösteren iyi bir örnek.
Bu güzel örnekleri çoğaltabiliriz. Yazıya başlarken, Hüseyin Yayman’ın, Zübeyr Aydar’la Vatan gazetesi için yaptığı söyleşiyi beğeniyle okudum. Aydar’ın şu sözlerinin altını çizmek isterim:
‘Türkiye kamuoyunda bizimle ilgili yanlış imaj var. Diyorlar ki ‘IŞİD saldırılarıyla Batının PYD ve PKK’ye karşı tavrı değişti. Artık PKK dünyadan destek buluyor. Çıtayı yükseltip masadan kalkmak istiyor’. Bunlar tamamen yanlıştır. Evet, Batının PKK’ye yönelik tavrında bir değişim var. Zaten terör listesine karşı bir dava açtık, o ilerliyor.
Eskiden bize Batı’da açılmayan kapılar şimdi açılıyor. Yani bir ilişkilenme var. Biz bu durumu Batının desteğini arkamıza alıp Türkiye’ye saldıralım, pazarlığı yükseltelim demiyoruz. İnanın biz barışı istiyoruz. Asla fırsatçı bir tavır içinde değiliz, olmayacağız. Birlikte yaşama tezimiz, stratejiktir. Konjonktürel değildir. Anadolu’da Türkler-Kürtler birlikte yaşamak istiyoruz. Daha ne yapalım. Bizim için Anadolu’da yaşayan bir insanın duygusu Brüksel’de yaşayan insanın duygusundan önce gelir. Biz Anadolu halkıyla aynı sofrada yemek yiyoruz. Önce sofrayı birlikte paylaştığımız insanla iyi olmak durumundayız. Bizim cenazemize Brüksel’deki insanlar gelmeyecek. Mezarlıklarımız bir. Batı’dan bir destek bulursak da bunu barış sürecini ilerletmek için kullanırız.’
Bir halkın böyle düşünen önderleriyle barış yapmazsınız da ne yaparsınız sevgili okurlar?.
Oysa Kürt siyaseti üstüne öyle oyunlar oynuyor ve Kürt siyasetine üstenci bir bakışla öyle tavsiyelerde bulunuyorlar ki Sayın Aydar’ın söyledikleri, bu oyunlara da bir cevaptır aslında.
Batılılar PKK’ye dostluk ve ittifak eli uzatıyor deyip, buradan ‘PKK çıtayı yükseltiyor..’ gibi bir sonuca ulaşmanın ne kadar yanlış olduğunu söylüyor Aydar.
Ama Kürt hareketine kurulan tuzak bundan ibaret değil. Son zamanlarda HDP’yi bir iktidar alternatifi, Sayın Demirtaş’ı neredeyse müstakbel Başbakan adayı gibi gösteren çabalar var. Habire gaz veriyorlar. Ama bir Kürt siyasetçinin hele HDP’li bir siyasetçinin Başbakan olmasını gerçekten istediklerine hiç inanmıyorum. CHP-MHP’den umutlarını kestiler. Kürt siyasetini iktidar çatışmaları alanına çekip, çözüm sürecini boşa çıkarmak istiyorlar. Bugünün Türkiye’sinde, AK Parti’yi iktidardan düşürmeye çalışmak, iktidar olmaması için misyon yüklenmek hiçbir şekilde HDP’nin görevi değil ve olmamalıdır. AK Partiyle HDP elbette siyasi bir yarış içinde olacaklar, bu çok normal. Ama AK partiyi iktidardan düşürmek neden Kürtler’in görevi olsun? Bu olduğunda İmralı’ya açılan bütün kapılar kapanmaz mı? İmralı’ya açılan ve hala da açılacak olan kapıların kapanması Kürt halkına ve çözüme giderek Türkiye’ye zarar vermez ve filmi tekrar başa sarmaz mı? HDP’ye, CHP ve MHP’ye rağmen, ‘ana muhalefet görevi’ yükleyen kimseler asla iyi niyetli olamazlar. HDP’ye hiçbir gerçekliği yokken ‘ana muhalefet’ görevi yüklemenin bir tek amacı var, o da Aydar’ın sözünü ettiği barışı engellemek, İmralı’nın kapılarına kilit vurmak ve çözüm sürecini bitirmek.
Hafta sonu Mardin’de bu konuların konuşulduğu, Kadim Akademi ve MÜSİAD-Mardin şubesinin düzenlediği bir toplantıya katıldım. Barış Konuşmaları-Axaftinên Aşitiyê konulu çalıştay ufuk açıcıydı. Şu çok net: 6-8 Ekim, siyasi bakımdan en çok HDP’ye zarar vermiş. İnsanlar HDP’den özeleştiri bekliyorlar. Olayların Kürt olmayan diğer Mezopotamya halklarını epey düşündürdüğünü hatta korkuttuğunu abartmadan söylemek gerekir. Net olan bir şey daha var: Tartışmalar artık içerden yapılıyor ve bu son derece ciddi sonuçlara, Kürt siyasetinde yenilenme ve değişime yol açabilir. Kadim Akademi’nin bu önemli çalışması için, son olarak şunu söylemek isterim: Kürt halkının temel haklarının şu veya bu şekilde, herhangi bir siyasi grupla müzakere edilmesini istemeyenlerin sayısı artıyor. Çözüm süreci ve barışı, demokrasi ve çoğulculuk bağlamında düşünme eğilimi güçleniyor ki bunlar gelecek için çok umut verici..