Bir dost kalem, nereden bu sonuca varmışsa, muhafazakâr medyanın Suriye konusunda ‘savaşçı’ bir tavır sergilediği kanaatiyle, ‘’Daha önce komşularla savaşa, işgale, ABD, NATO, Batı ve İsrail ekseninde müdahaleye ‘ilkesel’ olarak karşı çıktığı sanılanlar, bugün ‘bu başka’ diyebiliyorlar’’ diye yazmış...
Tezkere tartışmaları sırasında savaştan yana en aşırı tutumu takınmış bir kalemin yerini ‘muhafazakâr medya’almış ona göre...
Yalan söyleyecek değil ya! Ancak benim takip ettiğim gazetelerde, 1 Mart tezkeresine karşı çıkmış ‘muhafazakâr’ sıfatını hak eden yazarların bütünü, Suriye konusunda da aynı çizgilerini sürdürüyor. Hatta ‘Mavi Marmara’ gemisinin başına gelenden sonra bile aynı serinkanlı çizgi hakimdi takip ettiğim gazetelerdeki sözü edilmeye değer yazarlara...
Aradan geçen bunca yıla, bir milyondan fazla Iraklının hayatını kaybetmesine, ABD’nin süklüm püklüm ülkeyi terk etmesine rağmen, hâlâ ‘’1 Mart tezkeresi geçmeliydi’’ teranesini ağızlarından düşürmeyenler var, ama ‘muhafazakâr kalem’ değil onlar...
Geçmişte Irak’a müdahaleyi hangi dürtülerle istiyorlarsa, onların bugün de benzer gerekçeleri olduğu anlaşılıyor. Vaktiyle savundukları görüşün yanlışlığını farklı kılıfa sığdırmaya çalışıyorlar; çünkü bu yolla Suriye’ye askeri müdahaleyi makul gösterebileceklerini sanıyorlar...
PKK örgütü Irak’ta Kandil dağında bulunuyorsa sebebi ‘1 Mart tezkeresi’nin reddiymiş; PKK liderlerinin en azılıları Suriye kökenli ya, buradan hareketle ‘’Suriye’ye girmezsek bu defa oradan bir cephe açarlar’’ diye düşünmemizi istiyorlar...
‘’ABD bir ara Irak’ta mutlak iktidardı; neden dostu ve müttefiki Türkiye’nin başını ağrıtan Kandil’i hale yola koymadı?’’ sorusunun gündeme gelmesinden müthiş rahatsız olduklarını anlıyoruz. Sıkışırlarsa ‘’1 Mart yüzünden’’diyeceklerini de biz biliyoruz. Oysa 1 Mart’la reddedilen süpergüç bu durumu tersine çevirmek için Türkiye’nin çıkarlarını kollamalı değil miydi?
Neyse. Konumuz muhafazakâr medyanın Suriye’ye yaklaşımı...
Suriye rejimini sevdiğimiz için mi askeri müdahaleye karşı çıkıyoruz? Hayır. Suriye halkının başına gelebilecek en iyi iş Baas rejiminin devrilmesidir. Sadece Sünnilerin, Arapların veya kendilerini ‘İslâmcı’ olarak tanımlayanların değil, her inançtan, her ırktan, her eğilimden Suriyeli’nin... İş başında bulunduğu son 40 yıl içerisinde halkına sadece kan, ter ve gözyaşı sunmuş bir diktatörlük yönetimi var Suriye’de; devrilmesiyle meydana gelecek değişim herkesin lehine olacaktır.
Yeter ki, halkın üzerine yağdırılacak bombalar veya bir kıvılcım bekleyen içsavaş yoluyla olmasın bu değişim... Türkiye ‘değişim’ sihirli sözcüğünün etkisiyle, ebedi dostlarımızın yaşadığı bir ülkenin halkları tarafından ‘husumet’ olarak algılanabilecek bir maceranın içine asla girmemeli.
Bu tavır, uluslararası sular üzerinde yol alan bir uçağın düşürülmesi karşısında sessiz kalınmasını gerektirmez. Sınırı tecavüz bile söz konusuysa, Suriye’nin buna uçağı düşürerek mukabele etmesi asla onaylanamaz. Türkiye yapılan yanlışlığı her zeminde dile getirmeli, son olayı da kullanarak Esad rejimini dize getirmek için elinden geleni ardına komamalıdır. Savaş dışında her yolla...
Dostumuz galiba ‘muhafazakâr’ zannıyla yanlış gazeteleri okuyor...