Bu sene ilk kez, bazı camilerin üst katlarında, ahşap saflarla birbirinden ayrılmış ve içlerinde birer minder ve örtü bulunan 'itikaf' mahallerine rastladım... İtikaf; Ramazan ayının özellikle son 10 günü içinde yapılan bir tür uzlet, bir tür dünyadan uzaklaşmak, kaçınma, çekilme, tefekkür ve benliği kulluğa odaklamak eylemine verilen isimdir. Burada konuşmak, görüşmek, telefon, laptop gibi şeyler yoktur. Burada zikir, namaz, oruç, oldukça sadece bir iftar, az uyku, tazim, Kuran'ı Kerim okumak, düşünmek ve insanın kalbine dönüp dönüp defalarca bakması vardır... Bir iç yolculuktur itikaf. İnsanın letaifler içinde yükselmesi misalidir...
''Ben güzel ahlakı tamamlamamak üzere gönderildim' diyen bir Peygamberin ümmetiyiz. Hz. Peygamberimizin (sav) Kur'anı Kerim'deki ismi de, 'Rahmetellilalemin''dir, yani, alemlere rahmet bir Peygamberdir kendisi... Hal böyle olunca, merhametli ve alçakgönüllü olmak, doğrudan, dürüstten yana olmak, saygılı olmak, tebessüm etmek, halleri ve edasıyla, insanlarda emanet hissi uyandırmak gibi hasletler, alameti farikasıdır bu dinin mensuplarının. Mü'minler, işlerini doğruluk, iyilik ve güzellik ile yapan insanlardır çünkü, onların örneği ve prototipi: Hz. Resulullah'tır (sav)...
Dolayısıyla itikafın ana özlerinden birisi de bu erdemlerle bütünleşmek, bu erdemleri kuşanmaktır. Yani sadece bedensel bir ibadet değil, aynı zamanda ahlaki ve manevi anlamda yücelmenin de anahtarlarını içinde barındıran enfes bir ibadettir itikaf...
Cenabı Hakkın, ibadetlerimize ihtiyacı yoktur. La ilahe illallah diyen samimi kalpler onu tek, bir ve şeriksiz, ortaksız bir Sübhan olduğunu bilirler... Eşsiz benzersiz olan Yaradıcımızın bizim kulluğumuza ihtiyacı yoktur lakin, ibadetler biz kulları O'na yakınlaştıran, O'nu hatırlamamızı, hiç unutmamamızı sağlayan iz'lerdir... Karanlıkta yolumuzu ancak bu iz'lere bakarak buluruz. Meçhullerle dolu kainattaki anlamımızı da ancak 'kul'luk bilinciyle sezebiliriz. O sezgi elbette Kur'anın ışığıyla pırıltısı artacak bir anlayış gücüdür. Ama işte anlayış gücüne de Rabbimiz ile aramızdaki bağlantıyı -rabıtayı – sağlam tutarak ulaşırız veya ulaşmak yolunda yürürüz... Bu bağlamda ibadet; kulun Rabbi ile olan rabıtasıdır... Kulun, yolunu aydınlatacak iz'lerdir ibadetler...
Hak ile batılı, doğru ile yanlışı, güzel ile kötüyü ayırt etmek de kulun görevlerindendir.
Değerli dostlar, sizlere söz verdim Ramazan boyunca Ramazan odaklı olacak yazılarım diye... Lakin yukarıdaki cümle, yani mü'minde olması gereken 'furkan bilgisi', fark edebilme yetisi, bizi ister istemez gündem bağlamında düşünce ve eylem üretmeye de yönlendiriyor...
Öyle bir gündem bombardımanı altındayız ki; sanki dünyanın sonuna gelmişiz gibi hissediyor insan kendisini... Türkiye'nin TİKA aracılığıyla Gazze'de yaptırdığı hastaneyi de bombaladı İsrail dün... Evleri, mahalleleri, hastaneleri, cami ve kiliseleri zaten çoktan yerle bir edilmiş Gazzeciğin, çadırlarda yaşayan son insanlarını da katlediyor aşağılık Siyonist...
Artık yazmaktan utanıyor insan, iftarı açarken içtiğimiz su boğazımızı yakıyor. Gazze'de çoluk çocuk perişan... Bir kenara ölmüş bedenlerini dizmişler 5 kardeşin... İftar vaktinde bombalanmış çadırları, en küçük şehidin altı bezli, anlayacağınız henüz kundak bebeğiymiş, ama koluyla diğerlerine sarılmak istemiş son anda belli ki, sağ eli havada kalmış... Bir başka çocuk, bombardımanda parçalanmış annesinin organlarını topluyor... Beynim döndü... Sanki bir korku-dehşet filmini seyreder gibi bakıyoruz Gazze'ye... Bu bakan gözlerimiz nasıl hesap verecek...
Bu ağır gündemin içinde biz, yine Ramazan ruhunu derleyip toparlamaya çalışıyoruz. O kadar zor ki artık: Yazmak da, konuşmak da... İnsan şehitlerden utanıyor. İnsan masumlardan mahcup oluyor.
Bunlar yetmiyormuş gibi bir de büyük bir yolsuzluk, sahtekarlık soruşturması başladı... Dinledikçe şaşkına dönüyor insan, hukukçular, savcılar, emniyet, istihbarat elbette ve inşallah bu soruşturmayı da göğüsleyecek, adalet yerini bulacak... Lakin ben işin ahlak denen kısmındayım. Başkasının hakkını yemek, ekmeğini elinden çalmak, ite kaka başkasının hakkına çökmek, bir şehrin hakkı olan beytülmal'ı kendi hanesine dahil etmek, Türkiye'ye kurşun atanlara peşkeş çekmek, nedir bu Allah aşkına?
Bizler Ramazan gündemine bağlı kalalım, teravih, mahya, zekat, itikaf, sadaka, güzel ahlak derken, bir yandan Siyonizm, bir yandan içerdeki yolsuzluk çeteleri, yakamızı bırakmıyor ve enteresan şekilde birbirlerine benziyorlar, birisi Gazze isminde bir ülkeyi, diğeri İstanbul isminde bir şehri çalmaya kalkıyor...
Lakin şunu unutmamak gerek: İyilik sessizdir ama o çok sesli kötülüğü her zaman yener. Son 10 günde Allah'ın iplerine var gücümüzle sarılalım... Allaha emanet!