Önce bir NOT: Bazı okuyucular 19 Aralık Perşembe günkü, ‘Şeb-i Ârus’ konulu yazıma tasavvuf konusundaki hassasiyetlerine göre farklı tepkiler gösterdiler. Kimileri, ‘Mevlâna gibi bir ulu kişiye bu kadar soğuk yaklaşılmamalıydı’ derken; bazıları da, ‘Celâleddin Rûmî’nin bazı kitaplarındaki bazı sözlerini hatırlatmışlar.
‘Fakir’, Celâleddin Rûmî’ye, ‘ifrat ve tefrit’lerden uzak kalarak ve onu övgü veya yergilere boğmadan değinmeye çalışmıştır.. Onun, ‘hamlık’ zamanlarında yazdığını zımnen itiraf ettiği hoş olmayan bazı hikâyeleri veya itiqadî açıdan tartışmalı yaklaşımlarının benzerleri, Müslüman kültüründe sadece onunla da sınırlı değildir.
***
Gelelim, bu yazıda asıl konumuz olan ‘Şehir Üniversitesi’ tartışmalarına..
İyi niyetle kurulan ama zaman içinde bir takım yanlış uygulamalar yüzünden, hukukî açıdan sıkıntılı duruma düşünce, siyasî mücadele için kullanılmak istendiği için, kötü sonuçlar vermeye başlayan ve daha da istenmeyen ve çirkin mücadelelere zemin hazırlayacağının kokuları gelmeye başlayan bir üniversite kurumu ile karşı karşıyayız.
Son olarak da, Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK), 19 Aralık 2019 günü ‘İstanbul Şehir Üni.'nin 'faaliyet izninin geçici olarak durdurulmasına ve idaresinin, garantör üniversite olan Marmara Üniversitesi'ne devrine karar verilmiştir açıklamasını yapmış bulunuyor.
‘YÖK’ açıklamasında, ‘Üniversitenin mevcut malî durumunun eğitim öğretim faaliyetini sürdürülemeyecek hale getirdiği; öğrencilerin, akademik ve idarî personelin mağduriyetini büyüteceği ve eğitim-öğretim faaliyetlerinin aksamasının artık kaçınılmaz hale geldiği anlaşıldığından, Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 25/d-3 maddesi uyarınca, (…) idaresinin garantör üniversite olan Marmara Üniversitesi'ne devrine karar verilmiştir’ deniliyordu.
***
Açıklamada, ‘İstanbul Şehir Üniversitesi’nin 2014'ten itibaren, kendisine ‘Özelleştirme Yüksek Kurulu’ tarafından ‘bedelsiz devredilen bir taşınmaz’ı teminat göstererek kredi kullanmaya başladığı; söz konusu ‘taşınmaz’ın devrine ilişkin işlemin iptali için açılan dava sonucunda (…) ‘yürütmeyi durdurma’ kararı verildiğine ve tahsis edilen kredilerin ‘teminatsız’ kaldığına’ değinilmekte..
Mes’elenin kanûnî tarafı, bu..
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o ‘tahsis’in kendisinin başbakanlığı zamanında yapıldığını açıkladı. Ama Davutoğlu zamanında, bu ‘taşınmaz/ gayrimenkul’, ‘mülk’ olarak gösterilip, Halkbank’tan 375 milyon lira kredi alınmış. Ancak CHP paralelindeki bir meslek kuruluşunun, ‘tahsis’in, bir kredi karşılığı olarak mülk gibi gösterilemeyeceğine dair açtığı dâva, Danıştay’da kabul edilince. Alınan kredinin iadesi istenmiş; ama, o para çoktaan erimiş. İddialara göre, epeyce bol-bolamat da harcanarak. Problem de buradan kaynaklanıyor.
***
Böylece, son 2 aydır, ‘Şehir Üni.’ etrafında siyasî bir mücadele başladı. Nice ilginç siyasî tavırlarıyla şaşırtan Abdullah Gül, Erdoğan’a tlf. edip, bu Üniversite’nin kurtarılmasını isteyebilmiş; hayret!.
Davutoğlu ise, o kredilerin Binali Yıldırım zamanında alınmaya başlandığını söylüyor. Ama bu kredilerin kendisi zamanında ve o ‘tahsis’in ‘mülk’ gibi gösterilerek istendiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Ve bu Üniversite’nin gayriresmî olarak Davutoğlu’nun elinde ve onun için örtülü bir siyasî karargâh haline getirilmek tehlikesi altında olduğu ileri sürülüyor. O, siyasetten ayrılırken, söylediği gibi üniversiteye dönseydi ve siyasî hesaplaşmalara girmeseydi, belki o kanûnî hatanın giderilmesi için çözüm bulunurdu.
Ama, hem de CHP bile Davutoğlu’nun yanında yer alınca.. Kimden ve nasıl bir anlayış beklenecekti?
Üstelik, bu Üniversite de, kanuna uygun olarak, bir devlet üniversitesinin garantörlüğüne devredilmiş.
Siyasî bir mücadeleyi bir üniversite üzerinden yürütmeye kalkışmanın kaçınılmaz sonucu.
***
20 yıla yakın zamandır birlikte olanlar ayrılınca, hırslarını frenlemekte, keşke, daha ölçülü olsalardı.