ROMA’YA Sevgilerle son derece komik sahnelerle açılıyor. Filme konu olan karakter gruplarını bize kahkahalar eşliğinde tanıştırıyor Woody Allen. Ne yazık ki devamını getiremiyor. Ara sıra mizah grafiğinde yükselme olsa da görsel yönden bir demet kartpostal ve arkasına yazılmış esprilerden ibaret kalıyor. İlk kez bir Woody Allen filminin herkesin bildiği fıkralar anlatılıyormuşçasına klişeleştiğini hissediyorsunuz. Adı bile fena halde klişe! İnanmayacaksınız ama açılış ve kapanış jeneriğinde de Volare çalıyor! Vicky Christina Barcelona’daki erotik, Midnight in Paris’teki fantastik çekicilik yok Roma’da. Entelektüel ve sanatsal derinlikten yoksun bir çevrenin şöhret budalalığına dair birkaç skeçten ibaret Roma’ya Sevgilerle.
ALLEN EMEKLİ BİR MÜZİSYEN
Woody Allen’ın zaten çok popüler turistik destinasyonlar olan şehirlerde sipariş üzerine çektiği filmler silsilesinin sonuncusu ne yazık ki filmografisinin de en zayıf yapıtı olarak kayıtlara geçti. Bana kalırsa Allen kendi Romasını bulamamış. İtalyanları da sevememiş. Gördüğü ilgiden bunalmış. Teraslardan görülen manzaraların güzelliğini, antik Roma mimarisinin ustalığını, Trastevere’nin dar sokaklarını, merkezin geniş meydanlarını göstermiş olmak için göstermekle yetinmiş. Roma’ya aşık olmamış gönül eğlendirmiş onunla! Asıl ilgilendiği toplumsal hicvi yapsa belki şanına yakışır bir filme daha imza atmış olurdu. Şöhret olma ve şöhretlerle birlikte olma hevesini, özellikle de bunun sinema tarafından körüklenmesini çok daha yaratıcı biçimde eleştirebilecekken yapamamış...
Roberto Benigni’nin canlandırdığı sıradan memurun bir sabah kendini medyanın peşinden koştuğu bir “şöhret” olarak bulmasındaki absürdlüğün üstüne gidebilirdi. Andy Warhol’un bir gün herkesin 15 dakikalığına ünlü olacağına dair doğru çıkan öngörüsünün bu uygulamasını, bir başka öyküdeki parayı ve şöhreti hiç umursamayan keşfedilmemiş tenor cenaze levazımatçısının (muhteşem Fabio Armiliato’nun ta kendisi) tavrıyla paralel kurgulasa ortaya ilginç bir çelişki çıkarabilirdi. Bu levazımatçının avukat tutacak parası olmayanlar için çalışan avukat oğlu Amerikalı bir kızla nişanlı. Ölüm takıntısı olan, müzik endüstrisinden emekli olduğunu bu yüzden kabullenmek istemeyen babasını Woody Allen bizzat canlandırıyor. Judy Davis de onun psikiyatrist eşi rolünde! Müstakbel dünürleriyle tanışmak için Roma’ya geldiklerinde onun duşta söylediği E lucevan le stelle aryasını dinlerken kendinden geçen Woody Allen hemen onu şöhrete kavuşturmaya hevesleniyor ama adam gönülsüz davranıyor.
İtalya’nın Pordenone kentinden gelen yeni evli çiftin üst orta sınıf ve şöhretlerle imtihanının birer yatak odası dersine dönüşmesi de bir şekilde bütüne entegre olabilirdi tematik yönden. Ama AVM’leriyle ünlü mimar Alec Baldwin’in 30 yıl önce yaşadığı Roma’ya dönüp bir gençlik aşkını yad ettiği öykü, kahramanlarından genç yıldız adayının yüzeyselliğini vurgulamaktan öteye geçmiyor.