Ortamektepte okurken, hocalarımız 'bukalemun' diye bir yaratıktan da bahisle, 'Bulunduğu her yerin rengini alan, kertenkele tipi, ortalama 30 cm. uzunluğunda olan bir sürüngen.' derlerdi, ama nasıl bir hayvan olduğunu gözümüzün önünde canlandıramazdık. Uzun yıllar sonra bir 'Hayvanât Bahçesi'ne gittiğimde, 'İşte bu.' demişti, oradaki veteriner arkadaş; ama uzaktan bir şey gözükmüyor gibiydi.
Etrafındaki, yeşil veya sararmış yapraklar ve yerdeki toprağın renklerinin her birisi içinde, hareket etmeseydi, nerdeyse fark edemeyecektim; o kadar dikkat çekici bir fıtrî kamuflaj yapmıştı bu bukalemun.
Sonra, veteriner arkadaş, 'bukalemen'un birçok özelliklerinden bahsetti, ama her halde en ilgi özelliği dilindeydi. Kendi boyunun 1,5 katı uzunluğunda olan ve jet uçağından daha hızlı bir sür'atle ileriye fırlatabildiği o uzun dilinin yapışkan özellikleriyle de avını yakalayıp hazmedermiş. Ayrıca, 'bukalemun'lar saldırganlık anlarında da farklı sesler çıkarır, renkleri daha parlaklaşır ve yenildiklerinde ise daha koyulaşırmış. Çok çaresiz kaldığında da, 'akrep'ler gibi intihar edermiş.
'Bukalemun'un bu ilginç fıtrî yaratılış özelliklerine bakarak, insanoğlu, bukalemun'daki bu olağanüstü özellikleri, bulunduğu her mekâna göre tavır, renk, hareket ve sesini değiştirebilme özellikleri gösteren kimselere de 'bukalemun' benzetmesi yaparlar; bu benzetme, hakaret mânâsında değil, bazı özelliklerini tesbit mânâsında.
*
K. Kılıçdaroğlu'nun, hemen bütün siyasî hayatı boyunca ve hele de son iki sene içinde sergilediği tavırlar, özellikler, renkten renge girişler ve insana, 'acaba hangisi?' dedirten davranışları da, ona 'bukalemun' benzetmesinin yapılmasına yol açmıştır, denilebilir.
Onu, bir ara Mahatma Gandhi'ye benzetmişlerdi; sonra unutuldu. Çünkü Gandhi'ye aid hiç bir özellik taşımıyordu. O da, 'hangi yönden eserse essin, rüzgâra göre yön değiştiren, her renge bürünebilen, 'bukalemunvarî siyaset' yöntemlerini tercih etti.
KK. Bey'in, yıllarca, özellikle Tayyib Erdoğan'a karşı sert ve hakarete varan muhalefetinden dolayı, Erdoğan'ın kendisine karşı açtığı hakaret ve tazminat dâvâlarından dolayı kaç kere yüzbinlerce liralık tazminat ödemeye mahkûm olduğu, kamuoyunca bilinmiyor değil. Ama dili o kadar sivri olan KK Bey, son zamanlarda, hele de son 2 yıl boyunca, özellikle Karamollaoğlu, Babacan ve Davudoğlu gibi isimleri, -bukalemunlar gibi-, avlanmakta kullandığı diliyle, kendisine yapıştırmak maharetini gösterdi; adetâ bir 'sevgi pıtırcığı'na dönüşerek. Herkese kucak açıyordu; Erdoğan'ın iktidardan düşürülmesi için. Ne de olsa, USA Başkanı Joe Biden ve onun müttefikleri, 'Erdoğan'ın devrilmesi için, Türkiye'deki muhalefetle işbirliği yapılacağını' 2-3 yıl önceden ilân etmişti, açıkça.
*
Çarşamba akşamı, Üsküdar'da bir arkadaşın evine davetliydim. Arkadaş, bir internet TV kanalında Kılıçdaroğlu'nun katılacağı bir programdan söz etti.
Yüzlerce genç kız ve erkeğin katıldığı bu program, 4 saatten fazla sürmüş, ama benim ilk 2 saatlik kısmını izleyebildim. KK Bey, 'En aykırı soruları da sorabilirsiniz' dedi ve öyle de oldu. Gerçekten de bazı genç arkadaşlar gerçekten de çok okkalı sualler sordular ve KK Bey de, 'Çok güzel bir soru.' diyerek bütün sorulara cevaplar verdi. Lâkin, ne cevaplar, aman Allah'ım!.
Bol laf kalabalığı içinde, yığınla yanlışlar ve -söylemek istemezdim, ama- yalanlar ve bazan da samimî görünümlü hata itirafları!.
Yıllarca, 'Otomobil yapacaklarmış, yok öyle bir şey. Atılan temeller, yapılan merasimler halkı aldatmak için. ' diyerek çektiği nutukları da dinlettiler kendisine. TOGG otomobili, İHA ve İHA vs. benzeri yüksek teknolojik gelişme alanlarında alınan mesafeler karşısında, kendi partisinin tabanınca geliştirilmeye çalışılan reddedici ve alay konusu yaklaşımlarını duymamış gibi davrandı, Kemal Bey. Pişkinlik içinde, 'yalan-yanlış' laflarla geçiştirdi durumu.
Kezâ, mâlûm terör örgütlerinin kendisinin seçimine verdikleri desteği de geçiştirdi, onların en hırçın ve saldırgan tavırlarla aylardır yapmakta oldukları ve açıkça bölücülük ve iç savaş tehditlerini işitmemiş gibi davrandı.
Erbakan Hoca'nın hapis cezasını yaşlılık sebebiyle evinde geçirmesi şeklindeki uygulamanın ve hanımların inançlarının gereği olarak örtündükleri başörtüsüne serbestlik getirilen düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle ibtal edilmesi için, Anayasa Mahkemesi'ne başvurduğu hatırlatıldığında ise, 'Hata ettik. Onun için helâlleşme talebinde bulunduk.' dedi, özetle.
KK Bey, bu açıklamayı 'şahsî bir hata itirafı' şeklinde ortaya koysaydı, helâlleşme, onun şahsî zulümlerine ve yanlışlarına muhatab olmuş, haksızlığa ve gadre uğramış kimseler onu affedebilirlerdi. Ama KK Bey'in başında bulunduğu partinin, -bir takım ilkeler adına diyerek-, 3 çeyrek yüzyıl boyunca Müslüman halkımıza, hattâ silâh zoruyla kabul ettirilmiş bir Anayasa adına devam eden 'jakobenist / tepeden inmeci ' zorbaca uygulamalara, hoyratlığa, zulme, bir reddiye getirmeden, bir 'redd-i mirâs' tavrı ortaya koymadan; 'helâlleşme' nasıl olabilir. Ama onun parti teşkilatının her kademesinde ve onların beslendiği medya kuruluşlarında, o zorbaca anlayışlar hâlâ hükümfermâ.
*
Evet, KK Bey'in söz konusu programda sergilediği 'sevgi pıtırcığı' halindeki yaklaşımlarının, Karamollaoğlu, Babacan, Davudoğlu ve de oturduğu '6-7'li Masa' ittifakına, ' kumar masası' demek noktasına bile gelmişken, 2-3 gün sonra tekrar aynı masaya dönen/ döndürülen Akşener gibileri kendisine cezbetmekte etkili olduğu görülmüştür.
Aylardır, mâlûm terör odaklarıyla dirsek teması halinde oluşunun kendisine pahalıya mal olacağını görünce, 14 Mayıs seçimlerinden sonra birden en Türkçü söylemlere de tutunan ve bukalemunvarî, yeni duruma uygun renklere bürünüveren işbu Kemal Bey, sonunda, kendisine, birkaç ay önce, 'Kılıçdaroğlu C. Başkanı seçilirse, memlekette iç savaş çıkar.' diyen Ü. Özdağ isimli ve 'yabancı saydığı Suriye'lilere olan düşmanlığın bayrakdarlığını yapan' ilkel siyaset izleyicisi bir kişinin, sonunda, 28 Mayıs'da yapılacak ikinci tur seçimde KK Bey'i destekleyeceğini açıklamış olması bile; ülkede, Amerika emperyalizmi başta olmak üzere, bütün emperial güç odaklarının, Erdoğan'ın iktidardan indirilmesi için, en olmaz sanılan oyunları sergilediği görülmektedir.
Hattâ o kadar ki, KK Bey, seçimde kazanırsa, İçişleri Bakanlığı'nı Özdağ'a vermeyi bile taahhüd etmiş bulunuyor. O da, Suriye'deki kanlı iç savaştan kurtulmak için Türkiye'ye sığınmış olan 4 milyon civarındaki 'Suriyeli muhacirler'i kovmak zevkıyle mest olacağını hayal ediyor.
Tayyib Erdoğan ise, 'Muhacirler e karşı Ensar gibi davranmak' kararlılığını ifade ediyor.
*
HDP Cebhesi ise, bir taraftan, Suriye'de, Amerikan yardımıyla, 'YPG/PKK'nın elde ettiği statüyü burada da gerçekleştireceğiz.' derken ve konuda karşılarına çıkan 'kayyum uygulaması'nın sonlandırılması için', KK Bey'den söz aldıklarını açıklarken; KK Bey, bu kez de, Özdağ'a, 'kayyum uygulaması'nın devamı için' söz verdiği bir 'mutabakat protokolu'nu imzalamış bulunuyor.
'Bukalemun'umuz, bütün maharetlerini sergiliyor yani.
Bu gelişme karşısında, HDP'nin eş başkanlarından Pervin Buldan ise, 'tek seçeneğimiz, Erdoğan'ın değiştirilmesidir.' demekle yetiniyor.
'Yıkmakta birleşmiş bir ittifak' daha nasıl olur.
'Siyasî bukalemun' konusunda ilginç bir görüntü veren KK Bey, farz-ı muhal seçilecek olsa, Meclis'te ekseriyete de sahib olamayacağını bildiğinden ve imzalanan o '6-7'li Masa protokolleri'nin de, son olarak Özdağ'la imzaladığı 'Protokolü'n de, Anayasa ve kanunlar açısından geçerliğinin olmadığını da söylemek zorunda kalacaktır. İnşaallah öyle bir seçim kazanma durumu olmayacaktır, ama, farz-ı muhal olsa, ilerisi, ancak tam bir kaos olur. Çünkü öyle bir durumda, elinde Meclis ekseriyetinin olmayacağı, '14 Mayıs seçimleri' sonunda net olarak belli oldu.
'Bukalemun siyasetçi'miz, bütün oyunlarını oynadıktan sonra, yine de yenik çıktığını görünce ise.
*