Dünya gözlerimizin önünde büyük bir çılgınlığa yürüyor. Yabancı düşmanlığı her topluma artık daha derin bir şekilde sirayet ediyor. ABD-Meksika sınırında yaşananlar bir korku filminden çıkmış gibi. Aralarında kadın ve çocukların bulunduğu göçmenleri Meksikalılar “Sizi istemiyoruz” diyerek taşlıyor. Sebebi ABD Başkanı Trump’ın mültecileri bir nefret objesi haline getirmesi. Avrupa, mülteciler konusunda sınıfta kalmıştı. Şimdi benzer bir başarısızlığı ABD yaşıyor. Ancak konumuz onlar değil.
31 Mart yerel seçimlerine giderken bazı siyasi parti liderlerinin yine tehlikeli sulara girmeye başladığını görüyoruz. İsim vermeye gerek yok. “Bana oy verin, Suriyelileri evlerine göndereyim” diyenlerin, “Ülkede bu kadar işsiz varken Suriyelileri besliyoruz” diye söylenenlerin kim olduğunu biliyorsunuz.
Peki, bu siyasetçilerin amacı ne?
Amaç kısa yoldan oy avcılığı. Söz konusu siyasetçiler ahlaki kaygıları bir kenara bırakarak yerel seçim stratejisini Suriyeli çocukların, kadınların üstüne kuruyor. Bu söylemler toplumda Suriyelilerle ilgili önyargıların artmasına neden oluyor. Bu pragmatist çıkışların sosyal medyadaki vahim nefret söylemine yansıması da cabası.
Peki, sahada durum ne?
Türkiye’de göçmen algısı ile ilgili yapılmış çok çarpıcı bir araştırma var. Bu araştırmayı Ekim ayında basılan Polis Akademisi’nin Göç ve Uyum raporunda gördüm. ‘Suriyelilere Dair Tehdit Algısı: Önyargılar ve Gerçekler’ başlıklı araştırma Ankara’da, yüz yüze görüşmelerle yapılmış.
Araştırma 31 Mart öncesi oy avcılığı için ortaya atılacak “Suriyeli” iddialarını ve bugüne kadar oluşturulmuş önyargıları çürütmesi açısından önemli sonuçlar içeriyor. Seçim meydanlarını izlerken araştırmadaki sonuçların masanızda durmasında fayda var.
Örneklerle anlatayım:
Bir. Araştırmaya katılanların % 86’sı Suriyelilerin gelişiyle birlikte işsizliğin arttığını düşünüyor. Oysa aynı rapor bunu destekleyen hiçbir bilimsel verinin olmadığını söylüyor. Örneğin Suriyeli sayısının hızla arttığı bazı dönemlerde işsizlik oranında düşüş olmuş. Rapora göre 2016 yılındaki işsizlik oranı, Suriyelilerin göç etmeye başladığı 2011 yılının gerisinde kalmış. Yani? Kimi siyasi parti liderlerinin söylediğinin aksine Suriyelilerin varlığı ile işsizlik rakamları arasında doğrudan bir bağ yok. Bu arada Suriyeli yatırımcılara ait 8100 şirketin faaliyet gösterdiğini de vurgulayalım.
İki. Araştırmada “Suriyelilerin gelişi ile birlikte suç oranlarında artış̧ oldu” önyargısına da değiniliyor. “Suriyelilerden korkarım” diyen 5 kişiden 1’i onlarla sokakta hiç karşılaşmamış. Öte yandan Suriyelileri de içeren yabancıların aldığı mahkumiyet oranı Türkiye’de sadece binde 6 oranında gerçekleşmiş. Yani genel mahkumiyet içinde oldukça düşük bir rakam. Özetle Suriyeli olmakla suç işlemek arasında da hiçbir bağlantı yok.
Üç. Araştırmaya katılanların önemli bir kısmı, Suriyeliler nedeniyle Türk vatandaşlarına yönelik sosyal yardımlarda azalma olduğunu düşünüyor. Türk vatandaşlarına yapılan sosyal yardım miktarındaki artış bunun da gerçekle bağdaşmayan bir önyargı olduğunu gösteriyor.
Dört. Yaygın bir önyargı da eğitim ve sağlıkla ilgili. Araştırmaya katılanların % 45’i “Suriyeliler geldikten sonra eğitim hizmetlerinde düşüş̧ oldu” ve “Suriyeliler geldikten sonra sağlık hizmetlerinin kalitesinde düşüş̧ yaşandı” önermelerine katıldığını söylemiş. Oysa 2011 yılından bugüne açılan derslik ve hastane sayısında ciddi oranda bir artış yaşandığı görülüyor. Bu arada “Suriyeliler Türkiye’de kalacak” söylemine karşın mültecilerin % 42’sinin Avrupa ülkelerine gitmek istediğini de vurgulayalım.