Bir grup sinemasever sosyal medyadan haberleşip ‘Buğday’ filmini izlemeye gitti ve yandaki fotoğrafı paylaştı. Bu fotoğrafın anlamı ise şair arkadaşımın söylediklerinde saklı.
Telefon açtı ve doğrudan konuya girdi, vicdanına her zaman güvendiğim, şiirleriyle gönendiğim, günümüzün en güçlü şairlerinden olan arkadaşım… Şöyle bir konuşma geçti aramızda:
Şair:
-Semih Kaplanoğlu’nun Buğday filmi hakkında ne zaman yazıyorsun?
Ben:
-Bir haftadır Boğaziçi Film Festivali’yle meşguldüm, zaten Buğday gösterime gireli bir hafta oldu. Henüz izleyemedim. Bir de… Ne basın gösterimine, ne de, yapıldıysa şayet, galasına davet edildim. Buğday hakkında bana tanıtım amacıyla herhangi bir bilgi notu dahi ulaşmadı. Açıkçası, seyirci ilgisineaçık bu filmin bir tanıtım sorunu olduğu düşünüyorum. Maalesef filmi az sayıda insan izlemiş şu ana kadar. Ne yazık ki sosyal paylaşımlarda ‘Buğday’ı izlemeye gittik, salonda üç kişi var, beş kişi var’ şeklinde mesajlar okuyorum.
-Evet, ben de bugün bir paylaşımdan öğrendim, Buğday’ın gösterime girdiğini.
-Hangi paylaşımdan?
-Biri yazmış sosyal medyada, ‘İşte bu camia böyledir, politik bir söylemle Semih Kaplanoğlu’na sahip çıktılar ama sıra film izlemeye gelince salonları boş bıraktılar. Bunlar sanattan, sinemadan anlamaz...’ Bu yorumu haksız, ön yargılı ve üzücü buluyorum.
-‘Politik söylemle sahip çıkıyorlar’ kısmı haksız bir yorum olabilir ama bugün böyle bir seyircimiz var mı, bu filmlere sahip çıkacak? Aslında ‘Sahip çıkma’ kelimesini de sevmiyorum. Sanat bir gönül, kültür ve eğitim işi...
-Evet ama Semih Kaplanoğlu politik söylemiyle öne çıkan biri değil ki… Sanatçı. Sanatçıyım diyerek vicdanından vazgeçmemiş bir sanatçı. Şu ya da bu, ideolojik olarak tanımlı kişiler için değil, bir kesim adına da değil, hepimiz için film yapıyor. Madem ortada iyi bir film var ve muhafazakâr dedikleri insanlar sanattan anlamıyor, sanattan anladığını iddia edenler nerede o halde? Neden filmi izlemiyorlar, neden sessiz kalıyorlar, gazetelerinde yazıp çizmiyorlar, televizyonlarında yer vermiyorlar, salonlarda yoklar?
-Bahsettiğin ‘sanattan anlayan kesim’, mesele kendileri gibi düşünmeyen sanatçılar olduğunda daima sükût suikastını tercih etti. Bu, bütünedebi kamunun, sanat insanlarının başına geldi ve geliyor.
-Evet, haklısın. Şöyle bir gerçek de var. Bu filmin gösterildiği salonlar ilk günden dolu olsaydı, bu sefer de ‘Politik açıdan Buğday’ı izlemeye gidiyorlar, yoksa sanattan anladıklarından değil’ diyeceklerdi.
-Aynen öyle. Geçmişte Mesut Uçakan’ın ve Yücel Çakmaklı’nın filmlerine insanlar akın akın gittiklerinde, bu benzetmeyi yapmışlardı. Yine aynısını yaparlar. Mesele onların ne dediği değil. Biz sanatımızı daha geniş kitlelerle buluşturmanın imkânlarına bakmalıyız. Onca belediyenin onca kültür sanat merkezi var, salonlar var. Buğday veya başka nitelikli filmler salon sıkıntısı çekiyorsa şayet, bu salonlar boş duracağına oralarda Buğday gibi filmler gösterilebilmeli. İmkân var. Ulaşılamayan bir seyirci var. Bu salonlarda izleyici ilgisi tahmin edilenden hayli fazla...
-İyi fikir Kaplanoğlu’nun hangi düzeyde bir yönetmen olduğunu biliyoruz. Film pek çok ödül aldı. Okuyucuya filmi izlemenin kendisi için bir ödül olabileceğini söylemeli. Bu film için bir şeyler yapmalıyız Bedir. Ben filmi izlemeye gidiyorum.
-Ben de…
***
Şair arkadaşımla bu konuşmayıyaptıktan sonra telefonuma yukarıdaki fotoğraf düştü. Sanatsever, sinemasever arkadaşlarımız bir organizasyon yapmış ve sosyal medya üzerinden haberleşerek Beyoğlu Cine Majestik’e Semih Kaplanoğlu’nun Buğday’ını izlemeye gitmişler.
Önceşair arkadaşımın telefonu, sonra da bu fotoğraf… Peşi sıra gelince bu ‘Buğday’ın çağrısı diye düşündüm.