İçimiz dışımız dış politika.
Bölgemiz en sancılı bölge, ülkemiz bu coğrafyanın en kritik jeo-politiğine, jeo - stratejiğine sahip.
Ve Türkiye'yi yöneten kadro, bu coğrafyanın makus talihini değiştirme ya da daha özgün ifadeyle “Yüz yıllık parantezi kaldırma” iradesi ile yol almak istiyor.
Bu, neresinden bakılsa büyük bir gerilimin içinde yürümeyi göze almayı, Amerika, Rusya, Avrupa Birliği ve tabii bölgenin “İslam ülkeleri” ile ilişkilerin sevk ve idaresini gerekli kılıyor.
Bu da, kolay harmanlanır bir ilişki çerçevesi değil.
Çıkarlar farklı, onun getirdiği ittifaklar - ayrışmalar farklı. Bugün birlikte olduğunuzla yarın ayrışabiliyorsunuz. Üstüne üstlük Türkiye'nin iç gelişmeleri de uluslararası boyut kazanmış ve bagaj yüklemeye başlamış durumda.
Böyle bir zeminde, bir çevredeki zihniyet yapılanmasını, sağlıklı dış politika icrası açısından problemli bulduğumu belirtmek istiyorum.
Son zamanlarda yaşanan iki olay, bu problemi gözler önüne serdi.
1- Bazı çıkışları sebebiyle tüm dünyada eleştiri hedefi olan Trump'ı Türkiye de eleştirmeli midir?
2- Suriye'de 5 Mehmetçiğin şehit olmasına yol açan bombalama sebebiyle Rusya'yı eleştirmeli miyiz?
Trump'ın çıkışları, normalde Türkiye'de islami çevrelerin hemen tepki vereceği şeylerdi. 7 İslam ülkesi vatandaşlarına vize ambargosu koyuyor ve ana misyonunu üstelik devir - teslim töreni gibi tüm dünyada milyonlarca insanın izlediği bir platformda, “islami terörizmle mücadele” olarak ifade ediyordu. Amerika'dan Avrupa'ya yüzbinlerce insan “Biz Müslümanız” pankartlarıyla sokağa çıktı ve ayrımcılığa isyanını sergiledi. 28 Şubat'lı günlerde Avrupa'dan “Başörtüsü yasağına itiraz” yolunda çıkacak her sese duyarlı değil miydik? Şimdi tüm dünya Trump ayrımcılığına karşı Müslümanlarla aidiyet çığlığı atıyordu, buna “Fransız kalınabilir” miydi?
Bir çevre hemen durum değerlendirmesi yaptı ve “Hükümetimiz Trump'la işbirliği yapacak, öyleyse şimdilik ses çıkarılmamalı” gibi bir pozisyona girdi. Üstelik Trump'a yönelik eleştirileri, “Hükümetin dış politikalarını zora sokmak” gibi bir komplo teorisinin parçası olarak görmeye yöneldi. Hatta dünyadaki tepkileri bile komplonun uzantısı olarak gördü.
Ben, Sayın Cumhurbaşkanı'nın Merkel ile görüşürken “islamist terör” söylemine itirazından yola çıkarak, “Benzeri bir söz Trump tarafından söylenirse Sayın Cumhurbaşkanı tarafından refleksif bir tavırla onun da uyarılacağını” yazdım. Bazı vatandaşlar “Benim Sayın Cumhurbaşkanını gaza getirdiğimi, Türkiye ile ABD ilişkilerini bozmaya çalıştığımı” söylediler. Bu yaklaşım, hem itirazlarımızı seslendirip hem de ilişkilerin yürütülmesini sağlamak gibi bir dış politika dengesi yerine, ilişkileri bozmamak adına, bazı şeyleri yutmayı tercih ediyordu.
Benzeri bir olay, Ruslar'ın El Bab'da Türk birliği üzerine bomba yağdırması ve 5 askerimizin şehit olmasında yaşandı. Rusya ile uçak düşürme krizi ile bozulan ilişkiler bir tür “Özür beyanı” ile yeni düzeltilmişti, Rusya ile Suriye'de iletişim halindeydik ve şimdi “kazara” atılan bombaların altında Rus hava kuvvetlerinin imzası vardı. Rusya'nın açıklamaları Genelkurmayımız tarafından tatmin edici bulunmadı. Ama sanki burada da “Rusya ile ilişkiler zarar görmesin” gibi bir tavır sergilendiği izlenimi doğdu. Hele yukarda ABD ile ilişkiler konusunda işaret ettiğim bir kesim, “Rusya ile ilişkilerdeki bozulmanın da iktidara zarar vereceği” gibi bir mevzi oluşturarak, farklı sorgulamalara karşı savaş başlattı.
Hemen söyleyeyim: Ben Türkiye'nin ABD ile de Rusya ile de sağlıklı ilişkiler kurmasından yanayım. Buna başka ülkeler de dahil. Dost ne kadar çok olursa az, düşman ne kadar az olursa çok.
Ama “Eli mahkum psikolojisi”ne girmek kim ile olursa olsun zaaf.
ABD ile iyi geçinelim. Ama Trump'ın “İslami terörizm” söylemi kabul edilemez, diyebilelim. Nokta.
Rusya ile iyi geçinelim. Ama Rus bombaları altında verdiğimiz 5 şehit canımızı acıtıyor, diyebilelim. Nokta.
Biraz da Trump'la Putin düşünsün.