Bu hafta boyunca devam eden şu twitter meselesine birçok açıdan bakmak gerekiyor. Tamam ilk bakışta ortaya çıkan sonuç, haberleşme özgürlüğünün sosyal medya aracılığıyla engellenmesi gibi gözüküyor ve bu, birçok açıdan hükümet karşıtı çevrelerinin arayıp da bulamayacağı bir malzeme. Ancak işin zamanlaması bir yana, bu mesele bu kadar basit ve tek yanlı olarak ele alınabilir mi; hiç sanmıyorum.
‘Haberleşme özgürlüğümüz elimizden alınıyor’ diyenler, kullandıkları platformun, küresel kamu hizmeti veren sosyal bir yardımlaşma ağı olduğu varsayımından yola çıkıyorlar. Halbuki böyle bir şeyin söz konusu olmadığını, twitterin küresel bir bilgi paylaşım şirketi, daha doğrusu alanında tekel olan kâr amaçlı bir kurum olduğu atlanıyor. Bu gerçeği atlayarak ‘yasak’ tartışması yapılması bir yere kadar doğrudur, o yerde bu yasağı getirenlerin niyeti tartışmasıdır. Bu niyet, gerçekten insanların haberleşme, eleştiri özgürlüğünü önlemeye dönük yasakçı bir zihniyeti mi yansıtıyor yoksa, kendi hukukunu, kurallarını, kendi egemenlik alanında -sınırlarında- küresel bir tekele hatırlatmak isteyen, onu kendi legal alanına davet eden egemen bir devletin tavrını mı anlatıyor?
Savaş, kimle kimin arasında...
İşte bu sorunun yanıtını, Türkiye’deki şu ortamda, objektif olarak tartışmak imkansız gibi... Çünkü hükümet karşıtı çevreler için mesele açık; ‘zaten bizi bir diktatör yönetiyor, sosyal medyayı da yasakladı; dünyaya rezil olduk’ işte bu cümleyi baştan söyleyen bir politik yaklaşımla tabii ki bu meseleyi tartışmak imkansız. Ama ‘yasak’ uygulaması başladığından beri ilgili sosyal medya sitesine, program indirerek ya da ayar değiştirerek girenlerin sayısı, uygulama başlamadan öncekinden daha fazla. Peki bu sözüm ona ‘yasağı’ getirenler bunun böyle olacağını tahmin edemeyecek kadar akıldan yoksun mu; hayır tabii ki... ‘Bu devirde twitterin yasaklanamayacağını anlamadılar, işte bakın Cumhurbaşkanı bile yasağı deldi’ gibi en aptalından yaygın sosyal medya söylemlerini geçelim; o halde, burada Türkiye’nin anlatmak istediği tam olarak şu; ‘burası artık herhangi bir ülke değil, ABD’de Kanada’da, Britanya’da nasıl yasal görünürseniz, burada da öyle olacaksınız, siz kâr amaçlı bir şirketsiniz, bizim vergi veren yurttaşlarımızdan kazandığınız paranın vergisini de vereceksiniz. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarına da, dünyanın herhangi bir yerinde olduğu gibi, uyacaksınız.’ Türkiye, bunu anlatmak istedi; böyle olunca bu sorunu hükümetle twitteri kullanan yurttaşlar arasındaki kavga olarak anlatmak pek akıl kârı değil; bugün bu aracı, ne kadar hükümet karşıtı yurttaş, kurum kullanıyorsa bir o kadar, hatta daha fazla olarak hükümet yanlısı yurttaş, kurum kullanıyor. O zaman bu meseleye, vergi vermek istemeyen, kılçıksız, kemiksiz lop-et gibi para kazanmak isteyen küresel bir tekelle, onu kendi yasal ortamına devet eden devlet arasında bir kavga olarak bakmak da gerekir.
Peki bunun sağlamasını nasıl yaparız; o da çok belli: Bu şirketin temsilcileri Türkiye’ye gelir; gelişmiş ülkelerde yaptıkları gibi, ülkenin mali ve hukuki mevzuatına uyacaklarını deklare ederler ve yeni yasal bir dönem başlar. İşte bu saatten sonra bu haberleşme ağı kapatılırsa tamam; o zaman, ‘hükümet -hatta propagandasını dışarıda yaptıkları gibi Türkiye- haberleşme özgürlüğünü engelleyen ve twitter denen kâr amaçlı haberleşme ağını, tıpkı K. Kore vb ülkelerde olduğu gibi, kapatan bir anlayışa sahiptir.
Pazarlar, yeni silahlar ve işlevleri
Şimdi isterseniz biraz da bu yeni bilgi ekonomisinin ayrıntılarına bakalım; buraya tam olarak bakmadan bu sorunu anlatmanın da imkanı yok. Çünkü bu sorun yalnız Türkiye ile sınırlı bir sorun da değil.
Bugün pazar ve paylaşım savaşlarının eskisi gibi konvansiyonel, insanı ve çevreyi yok edici silahlarla olmadığını, hakim ideolojiyi oluşturmanın tek yolunun da devletlerin yönlendirdiği eğitim sistemi olmadığını biliyoruz.
Pazar savaşları ve hakim ideolojiyi yeniden üretme, bilgi ağlarında temelde iki dijital ekosistemle oluyor. Birincisi ürünleri pazarlayan sistemler (Alibaba, Amazon, eBay ya da markaların, doğrudan-dolaylı web siteleri) ikincisi sosyal medya ağları ve sistemleri (facebook, twitter, linkedin, instagram vb)...
İşte yeni pazar savaşları, ulus devletlerin topraklarını ele geçirip onları esir ya da sömürge yapan konvansiyonel savaşlarla olmuyor artık. Dijital ekosistemler arasındaki savaş öne çıkıyor. Bu savaşın en önemli silahı ise literatürde şu tanımlamayla geçiyor: Kitle Bağlantı -pazar- Silahları (WMC- weapons of mass connection).
Silah yasaklanmasın diye eylem yapar mısız?
Yani şimdilerde yasaklandı diye eylem yapılan twitter, gerçekte bir kitle bağlantı silahıdır. Yani bir pazar paylaşım savaşı aracı ve silahıdır.
Yalnızbu dijital ekosistemlerin ve pazar paylaşım ağlarının -silahlarının- aynı zamanda bir haberleşme özgürlüğü aracı olması gerçeğini de atlamamak gerekiyor ve bu, aslında yalnız Türkiye’nin değil, tüm dünyanın şu anda tartıştığı ve bundan sonra da daha yoğun olarak tartışacağı bir sorun. Bu sorun aslında 1970’lerden beri gündemde... UNESCO, bu tarihlerde ‘Yeni Dünya Bilgi ve İletişim Düzeni (NWICO)’ kavramını ortaya attı. NWICO kavramı, iletişim özgürlüğünü yeni bir insan hakları kavramı olarak tanımlar. Ancak bu kavramın bugün ulusal ve küresel düzlemde hukuki bir üst yapısı yok. Böyle olunca, sosyal medya ağları, tek merkezden yönlendirilen, ancak çıktığı merkezin yasalarına tabi olan ve küresel düzlemde legal olmayan pazar ve hakim ideoloji oluşturma araçlarına dönüşmüş durumda.
Sosyal Medya sizi istediği şekle sokar
Örneğin bir sosyal medya ağı sizin görmek istediğinizi değil, merkezi olarak kendisinin size göstermek isteğini seçip, bir toplumu kendisi için koşturan ‘sürüye’ dönüştürebilir. Şimdilik bunu denetleyecek -ilgili ülkelerin yasal mevzuatı dışında- küresel bir hukuk sistemi yok. Tabii burada küresel vatandaşlık ve vatandaşlık hakları tartışması da devreye giriyor. Bu konuda hem ülkelerdeki hem de küresel düzlemdeki sivil iniyasitifler oluşmuş değil. Twitter, facebook gibi Kitle Bağlantı -pazar- Silahları’nın karşısına sivil toplum hatta üniversiteler, ne yazık ki, örneğin Kitle Dayanışma Ağları ya da ‘silahlarını’ çıkarabilmiş değil...
Çaresiz değiliz...
Ancak, bu yüzyıl, 20. yüzyıla göre -yoksullar ve en geniş kitleler için- çok daha geniş imkanlar sunuyor. 20. yüzyılda, özünde bir pazar paylaşım aracı olan, Kitle İmha Silahlarına, hatta daha sonra geliştirilen nükleer silahlara karşı, yoksullar, yoksul ülkeler çaresiz kaldı. Ama 21. yüzyılın bir pazar paylaşım savaşı aracı olan Kitle Bağlantı -pazar- Silahları’na, 20. yüzyıldaki kadar çaresiz değiller. Bunların ne olduğunu, neyi yapmak istediklerini biliyoruz ve alternatiflerini de geliştirebiliriz. Hiçbir şeyin sizi sürüye dönüştürmesine izin vermeyin... Hiçbir şey göründüğü gibi değil...