Obama’nın IŞİD’e karşı eylem planından daha fazla ne beklenebilirdi ki?
Kara harekatı, var mı yok mu belli olmayan Irak ordusuyla beraber Kürt peşmergelere ve onlara nazaran Batı’ya daha mesafeli duran PKK’ye havale!.
Eh Kürtler karadan savaşırken, Amerika havadan IŞİD’i vuracak, kara savaşına destek verecek!
Alavare dalavare, Kürt Mehmet nöbete vaziyetinin, dünya versiyonu bu olsa gerek!
***
11 Eylül saldırısının 13. yıldönümünde Ortadoğu’da Kürt halkı, Amerika’nın ve Avrupa’nın korkulu rüyası haline gelen bir fundemantalist harekete karşı, seküler dünyayı ve kendi ülkelerini kurtarmak için mücadele edecek..
Şu işe bakın ki, Kürtler uluslararası terörizmle mücadelede, NATO üyesi ülkelerden daha aktif bir rol oynayacaklar.
Kürdistan halkı, kapısının önünde bulduğu, geleceğini ve bugününü tehdit eden bir beladan kurtulmak için meşru bir mücadeleye başlarken, bölge halklarıyla kurduğu dostlukları koruyabilecek mi ve en önemlisi, Türk-Kürt siyasi ilişkileri, Kürtlere yüklenen bu küresel rolden nasıl etkilenecek?
IŞİD’i, İslamın Batıyla yeni bir karşılaşması ve mücadelesi olarak görenlerin, Kürtlere tavsiye etmeye hazırlandığı yegane şey, bir zamanlar sosyalizm adına tavsiye edilene benziyor ve dün olduğu gibi bugün de hiç ahlaki değil:
Yeni Enternasyonal mücadelenin ya da Batı’ya karşı cihadın, başarıya ulaşmasını bekleyin!
İyi de nasıl, Kürdistan’ın işgaline razı olarak mı?
Önemli bir sorunumuz daha var:
Onunla yatıp onunla kalktığımız çözüm süreci.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle kurulan ekonomik ilişkiler, Erbil’de faaliyet gösteren yüzlerce Türk firmasının yarattığı iş potansiyeli ve en önemlisi ortak bir siyasi irade ve mutabakatla dünya pazarlarına sevki devam eden petrol satışı devam edebilecek mi bir bütün olarak bölge ekonomisi, bu süreçten nasıl etkilenecek?
GAP ve Habur’u alın, bölgede ekonomik sürekliliği mümkün kılacak kayda değer bir şey kalmaz.
GAP ve Habur’un karşı karşıya kalacağı riskleri bertaraf etmek için, bir eylem planı var mı acaba?
***
IŞİD’le mücadeleyi bu sorular bağlamında tartışmak, Türkiye’nin geleceğini ve toplumsal barışımızı tartışmak anlamına gelir, durum bu kadar nettir yani.
IŞİD’le mücadelenin uluslararası çapı ne olursa olsun, bana kalırsa, bu mücadelenin en çok etkileyeceği alan Türk-Kürt siyasi ilişkileri alanıdır ve dolayısıyla çözüm sürecidir.
IŞİD Ortadoğu’da bir heyulaya dönüşmüş durumda.
Açıkçası bu heyula en çok da Kürtler’i korkutuyor.
Düşünebiliyor musunuz, Kürtler fiili devlet olduk diye sevinirlerken bir sabah uyandılar ve IŞİD’in Erbil’in kapısına dayandığını gördüler.
İçinden kan revan halinde uyandığınız kabus gibi bir şey bu.
Aslı Aydıntaşbaş’ın söyleşisinden anlıyoruz ki, Sabri Özel’in Erbil’deki fabrikasında çalışan 100 Arap işçi, IŞİD’in Erbil’in kapısına dayandığını duyunca, dertleri neydi anlamak kolay değil, ama şen şakrak oynamaya başlamışlar.
Erbil’de Arapça konuşmak, ibadet etmek yasak mı acaba, bir Türk iş adamının Irak’ın en güvenli şehrinde açtığı fabrikada iş bulmuş, evine huzur içinde gidip gelen bir Arap işçi, IŞİD Erbil’in kapısına dayandığında neden göbek atar, IŞİD’in yöneteceği bir Erbil, acaba bu Arap işçiyi daha mı mutlu ederdi, IŞİD’in kanunları, yasaları-varsa eğer- Irak ve Kürdistan anayasasından daha mı ilerde, bütün bunları anlamaya çalışmak lazım gerçekten.
Ama bu gerçeği, en çok da IŞİD’le mücadeleyi başkalarının omzuna yıkıp, üç yıl tarih veren Obama’nın ve Batılıların anlaması gerekir.
O Arap işçi, kendi vatanında, kendi kardeşine neden düşman haline geldi?
Bu büyük bir trajedi.
***
Bu trajediyi Ortadoğu halklarına yaşatanlar, şimdi yeni bir trajedinin düğmesine basıyorlar.
Obama’nın eylem planı, halklara ölümü gösterip, sıtmaya razı etmenin eylem planıdır.
IŞİD yüzyılların biriktirdiği bir öfkeyi Batılıların menfaatine kullanan bir maşa sadece. Oyunu başından beri iyi oynayan bir maşa..
Geçenlerde Mesut Barzani’nin, IŞİD, Erbil’e epey yaklaştığı saatlerde John Biden’ı yardımcı olması amacıyla olsa gerek aradığı, ama ses tonunun her zamankinden daha farklı olduğu söyleniyordu.
Mesut Barzani’nin o anda neler hissettiğini anlayabilmek için, bir parça bağımsızlık uğruna, yüzyıldır savaşan bir aileden gelmek gerekiyor şüphesiz.
O bir parça bağımsızlığı yüz yıl sonra elde ettiğinizi düşündüğünüz bir anda, IŞİD denen bir bela gelip şehrin kapısına dayanıyor.
Ses tonunuz değişir ve kabus gibi bir rüyadan uyanır gibi hissedersiniz elbette..
***
IŞİD bahsinde, efsaneler, rivayetler ve gerçekler çoğu kez birbirine karışıyor.
Ama askeri gücü, Selefi, düşünüşün köklerine dönüş ifade eden açıklamaları, devletleşme arzusu, açık alanlarda seyreden tankları, topları, IŞİD’i oldukça görünür bir düşman haline getiriyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla beraber, Ortadoğu’da milliyetçilik eksenli, birçok bağımsızlıkçı hareket ortaya çıkmıştı.
Mısır’da Cemal Abdulnasır’ın temsil ettiği milliyetçilik ve daha sonra da Mişel Eflak ve Salah Bitar’ın kurduğu Baasçılık ideolojisi, Vahhabi/Selefi akımın ve mezhepsel kimliği öne çıkaran birçok düşüncenin uzun yıllar bir sessizliğe gömülmesine yol açmıştı.
Bu sessizlik Ortadoğu’da sona ermiş gibi görünüyor.
Sessizliğin bir hayli gürültülü bir biçimde sona ermesinde, Yeni-Oryantalizmin ve Batı’da yükselen bir değer haline gelen İslamofobinin de payı büyüktür.
IŞİD ve benzeri örgütleri kimin kurduğunu belki yüzyıl sonra bile bilmek mümkün olmayacak, bunun bu saatten sonra bir önemi de yok belki ama Ortadoğu’da emperyalistlere karşı mücadelenin yeni enternasyonal birliklerinin, Vahhabi/Selefi mirasa dayalı olarak oluşmasına Batı’nın sunduğu muazzam katkılar hep hatırlanacaktır.