Aslında böyle bir hayalim, arzum, daha da gerçekçisi böyle bir imkanım da hiç yok ama bugünkü yazımda böyle bir olanağım olsa idi neler yapmak isteyeceğimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Herşeyden önce yazımın başlığında büyük harflerle yazdığım ÖZEL lise kavramı üzerinde durmak istiyorum.
Türkiye’de özel okulculuk çok eleştiriliyor ama bilebildiğim kadarıyla toplam öğrenci kitlesi içinde özel okullarda okuyan öğrencilerin payı hala yüzde üç dolayında, yani oran çok düşük.
Ancak, bu az sayıdaki özel okula da, benim anladığım ölçülerde, özel okul demek pek mümkün değil.
Tüm ders programları, yani müfredat devlet tarafından saptanıyor.
Öğretmenlerin niteliklerini de yine aynı devlet saptıyor.
Sabah okutulan o komik ant dahi özel ve merkezi bütçeden finanse edilen okullarda aynı ve zorunlu.
Bizim maarif sistemimizde özel okulculuk sadece sahiplikle ve bu sahipliğin getirebildiği çok dar bir alan içinde çok az sayıda karar mekanizmasıyla ilgili.
Benim anladığım özel okul ise sahibinin müfredat, kitaplar, eğitim araçları, öğretmenler, eğitim felsefesi ve yöntemleri üzerinde evrensel bir hukuk çerçevesine saygılı olmak şartıyla mutlak yetkili olduğu bir özel okulculuk.
Benim şahsi kanaatim bugün lise düzeyinde okutulan kitapların, bu kitapları okutan öğretmenlerin, genel anlamda müfredatın, eğitim-öğretim yöntemlerinin çok büyük ölçüde hatalı tercihlere dayandığı yönünde.
Ortalama bir lise öğrencisi ne doğru dürüst yabancı dil öğrenebiliyor, ne de, belki daha önemlisi, kendi dilini zengin bir çerçeve içinde kullanabiliyor, matematik öğrenmiyor, matematiksel düşünce hiç öğrenmiyor, tarih, edebiyat gibi konulardan da nefret ederek lise mezunu oluyor.
Aklı başında herkes bugün için lise mezunlarının ortalama düzeyinin çok sevimsiz olduğunu kabul edecektir.
Oysa, klasik lise eğitimi, en genel eğitim-öğretim aşaması olarak, muhtemelen tüm öğretim aşamalarının en önemlisi ama bu aşama maalesef, bir dizi ve iyi bilinen nedenlerden galiba en verimsiz, en kötü aşama olarak karşımıza çıkıyor.
Liseleri düzeltebilmek için ilk yapılması gereken şey üniversitelerin kendi öğrencilerini kendilerinin seçebileceği bir sisteme izin vermek ve bu değişime paralel olarak da lise müfredatlarını özgürleştirmek.
Yazımın başlığına dönersek, işin şakası, bir özel lise sahibi olsam, ilk yapacağım, özel lise statüsü gerçek bir özel lise statüsünü kazandığı andan itibaren, müfredat, kitaplar üzerinde radikal bir değişikliğe gitmek olur.
Lise öğrencilerinin ders programının büyük ağırlığının matematik ve yabancı dil öğretimi üzerine inşa edilmesini savunuyorum.
İyi yabancı dil bilen, mümkünse iki yabancı dili iyi bilerek ve aynı zamanda da matematik mantığı öğrenmiş bir öğrenci profili kanımca lise mezunu profili olarak gerekli ama aynı zamanda da, bu görüş çok eleştirilebilir, yeterli bir profil.
Yabancı dil ve matematik öğretiminin beraberinde lise gençlerine bir de kitap okuma ve satranç oynamayı öğretebilir isek, yine kanımca, lise mezun profilinin gereklerini yeterince sağlamış oluruz diye düşünüyorum.
Evet, bir lise müfredatını ben düzenlesem, okulda çocuklara sadece matematik, yabancı dil öğretirim ve aynı zamanda her öğrencinin her ay en azından üç klasik kitap okumasını ve iyi satranççı olmasını sağlardım.
Düşünebiliyor musunuz, bir lise mezun profili, iki dili iyi biliyor, çok iyi matematik öğrenmiş, üç ya da dört senelik lise hayatında Türkiye ve dünya klasiklerini okumuş ve çok iyi satranç oynuyor.
Ben böyle bir çocuğu her üniversiteye alırım; Harvard dahi bu çocuğun peşinde koşar.
O kötü tarih ve edebiyat kitaplarını okumadığı için de bu süreçten çok karlı çıkar.
twitter.com/KarakasEser