Toplu taşımadaki aşırı yığılmaya çamur atmayalım arkadaşlar. Özellikle İstanbul’da millet olarak birbirimize sıkı sıkıya bağlanmamızı, tek yürek olmamızı sağlayan iyi bir fırsat.
Geçen gün her zamanki gibi eve gitmek üzere belediye otobüsüne bindim. Onlarca insan birbirine yapışmış vaziyette, iğne atsan yere düşmez. Biri “Camı açın!” diye bağırıyor, diğeri “Kapatın” diyor, öbürü olmayan klimayı soruyor. Ortamda çeşitli tarz ve keskinlikte, pek çoğuna daha önce rast gelmediğim kokular... Herkes ofluyor pofluyor... Durdum ve otobüsün içinde yüksek sesle bağırdım: “Arkadaşlar neden bu mızmızlanma? Toplu taşıma bir milleti birbirine bağlayan en önemli unsurdur. Etrafınıza bir bakın. Tarih boyunca hiç bu kadar kenetlenmiş miydik!” Gözleri dolan, bana sarılanlar oldu. Tabii o anda şoförün ani manevrası da buna sebep olmuş olabilir, bilemiyorum.
Özellikle İstanbul’da toplu taşıma millet olarak birbirimize sıkı sıkıya bağlanmamızı, tek yürek olmamızı sağlayan bulunmaz bir fırsat. Otobüste hemen dibimde duran insanla ona en gizli sırlarımı anlatabilecek kadar yakınlaşmamız için küçük bir viraj yeterli. Hafif bir gaza basmada arkadaki teyze bana adeta bir anne oluyor. Minik bir ani frende önümdeki amcayla aynı eve çıkacak samimiyete ulaşıyoruz. Anne babamla bile bu kadar sıkı fıkı değiliz. Böyle bir kenetlenme yok.
BELÇİKA NEDEN BÖLÜNÜYOR?
Bu avantajı değerlendirmek yerine neden toplu taşımadaki aşırı yığılmaya çamur atıyoruz? Bakın Avrupalılarda bu tarz bir sıkışıklık olmadığı için milli bilinçleri de eksik oluyor haliyle. Belçika neden bölünmenin eşiğinde acaba hiç düşündünüz mü? Biz iğne atsan yere düşmeyecek o otobüslerde yüzlerce insan aynı havayı soluyoruz. Tamam belki o soluduğumuz hava çok tercih edilecek bir hava olmayabilir ama soluyoruz beraberce. Temiz havayı herkes solur.
Geçen gün gene tıkış tıkış seyahat ederken yanımda duran adamlardan biri benim kulağımı kaşıdı. Bunu neden yaptığını sordum. Sonuçta o kulak bana aitti ve ne zaman kaşıyacağıma elbette ben karar vermeliydim. O kargaşada kendi kulağı zannetmiş, özür diledi. Sorun yok dedim. Benden bir ricada bulundu. “Sana zahmet sen de benim kulağımı kaşıyabilir misin, benim elim yetişmiyor” dedi. Borçlu kalmak istemedim ve ben de memnuniyetle onun kulağını kaşıdım. İşte biz bu kadar bütünleşmişken birbirimizin kafasını, kulağını kaşıyacak samimiyete ulaşmışken bundan rahatsız olan kim? Asıl soru bu.
Türkiye’deki toplu taşımanın faydalarından hangi birini sayayım. Otobüsün veya dolmuşun kapısının siz henüz inmemişken kapanması hadisesini düşünün. Sık sık başımıza gelen bir durum bu. Müthiş bir enerji boşalması olmuyor mu orada? İnanılmaz stres atmıyor muyuz? O kadar alıştım ki kapıya sıkışmaya, inanır mısınız otobüse binmediğim günlerde kendimi bilerek asansör kapısına sıkıştırdığım oluyor. Aynı tadı vermiyor elbette ama hiç yoktan iyidir.
Tabii belediye otobüsleri ne kadar mükemmel olursa olsun asla bir dolmuş yolculuğu gibi değildir, bunu da belirtmek lazım. Dolmuş şoförünün başka bir dolmuşla yarışa girdiğinde hissettirdiği o heyecanı, ulaştığı hızın yaşattığı adrenalini başka ne verebilir şu sıkıcı hayatımızda? Lunaparkta çarpışan arabaya, hız trenine binince iyi de dolmuşta çok daha ucuza macera yaşayınca mı kötü? Hele dolmuşta boş yer olduğunda şoförün sağa çekip dakikalarca yolcu beklemesi paha biçilemez. İşte o anlarda hayatın gailesinden uzaklaşıp bir süreliğine tefekküre dalmamızı sağlayan, bize sabretmenin erdemini öğreten, telefonda oynadığımız oyunlardaki rekorlarımızı geliştirmemizi sağlayan o dolmuş şoförü değil midir? Bir Avrupalının hayal edemeyeceği şeyler bunlar, kıymetini bilelim.
DOLMUŞTA OLİMPİYATLARA HAZIRLIK
Dolmuşçuların belki de en sevdiğim yönleri ineceğiniz zaman tam olarak durmamaları ve araç hareket halindeyken inmenizi beklemeleri. Gene sıkıcı hayatımıza renk katan bir hareket... Bazıları buna tepki gösterip dolmuşun tamamen durmasını bekleyip kaptanı sinirlendiriyorlar ya, deli oluyorum. Dolmuş tam olarak durmasa da inebilirsiniz arkadaşlar. Doğru açıyla ve doğru yöne atladığınız takdirde yere kapaklanmadan inmeniz pekala mümkün. Yapan nasıl yapıyor? Ayrıca 20-30 sene sonra olimpiyatlardan üç adım atlama ve uzun atlama dallarında madalyayla döneceksek bunda en büyük pay şüphesiz bugünün dolmuşçularının olacaktır.
Ama maalesef dolmuş şoförlerinin hayatımıza kattıklarını anlayamayan ve tepki gösteren yolcular oluyor. Neyse ki bu tip nahoşluklar genelde tepkiyi verenin dolmuş şoförü tarafından dövülmesiyle sonuçlanıyor ve bir tatsızlığın önüne geçilmiş oluyor. Şimdi o dayağa da tepki gösterenler var. Fight Club (Dövüş Kulübü) filmini izleyip “Hadi biz de dövüş kulübü kuralım, yumruk at bana, hadi!” derken iyi, dayağın gerçeğini yiyince mi kötü?
Zaten hiçbir trafik polisinin dolmuşlara müdahale etmemesi, valiliklerin ve emniyetin en ufak bir hoşnutsuzluk göstermemesi dolmuşların mükemmel işlediğinin göstergesi değil de nedir?
Toplu taşımanın kıymetini bilelim. Bizi içeriden ve dışarıdan bölmeye çalışanların oyunlarına gelmeyelim.
twitter.com/beyinsiz_adam