Magazin sayfalarını süsler, orasını burasını gerdire gerdire 70’i 40’a indirmeye çalışır, Nişantaşı-Etiler-Bebek-Yeniköy dışında semt bilmez, Selahattin Demirtaş’a “Fikret Hakan’ın gençliği” diyen, Erdoğan’a sövmeyi “hünerden” sayan tayfadan ben çok sıkıldım artık. PKK adını bir tarafına yama yapmış uyuşturucu kaçakçısı-kiralık katiller güruhuna “Köroğlu” diyebilecek kadar cahil, Kurban Bayramı’na “toplu katliam” diyecek kadar özünden ve milletinden kopmuş insanları ve amaçlarını bu millet biliyor artık. Hele de Erdoğan ve AK Parti’ye küfretmeyi “aydın olmanın gereği”sayanlar, “gerçek solculuğun göstergesi” bellemişler var ki, bunlara söyleyecek laf da bulamıyor insan.
Hala geçmiş karanlık günlerin özlemiyle yanıp tutuşanlar var. Seçimi sadece kendi istedikleri parti kazandı mı içine sindirenler... Tehditle oy peşinde koşanlar... Gerçeklerle ilgisi olmayan vaatlerde bulunanlar... Kendi yolsuzluklarını unutup, emekli artı milletvekili maaşıyla Büyükada’da köşk edinenleri namus simgesi ilan edip rakibine hırsız diye bağırabilenler... Geleceğe yönelik hiç bir somut tasarımı, programı olmayıp istikrarsızlıktan beslenenler... Seçimde “yolsuzluk” ve “saray” sözde önderler.. Geçmiş özlemiyle yanıp tutuşanlar. Geçmiş mi? Gelin de size geçmişi hatırlatayım!!!
Tarih 17 Nisan 1978. Malatya Belediye Başkanı Hamid Fendoğlu iki torunu ve geliniyle birlikte öldürüldü. Bombalı paketlerle suikaste kurban giden ilk kişiydi Türkiye’de. Malatya’da halkın sevdiği bir belediye başkanının öldürülmesi bir raslantı değildi elbette; Alevi-Sünni çatışmasının eşiğinden dönüldü son dakikada; onlarca işyeri, yakılıp yıkıldıktan sonra. İktidardaki CHP hemen MHP’yi, Adalet Partisi de CHP’yi suçladı.
Malatya Savcısı 2006 yılında, Zirve Yayınevi cinayetlerini soruştururken, Hamido suikastının “Siyah ve Beyaz Kuvvetlerce gerçekleştirdiğini” öne sürdü; bu savını kimi sanıkların üzerinden çıkan “belgelere” dayandırdı. Bomba inceleme raporları, olay yeri tutanağı, Hamido suikastının darbeye zemin hazırlamak amacıyla yapıldığını kanıtlıyor. Malatya’da çıkan olayları “daha önce hiç kentte görülmeyen kar maskeli adamların halkı tahrik etmesi sonucu” gerçekleştiğini söylüyor görgü tanıkları. Ama CHP diğer partileri suçladı. Diğerleri de birbirlerini... MİT raporlarındaysa suikast sonrası çıkan olayların “örgütlenmiş” olduğu belirtiliyor. Hamido’nun ölümünden sonra üç gün süren olaylarda 8 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı, üç gencin cesedinin bulunması, kent suyuna zehir katıldığı iddiaları olayları tırmandırdı. Polis olayları önlemekte yetersiz kaldı, asker de...
Ancak gerek polis gerekse de asker o yıllarda hem kötü yönetiliyor hem de yönlendiriliyordu. Toplum medyanın etkisinde, öküz altında buzağı arıyordu sürekli. Hadi soralım bakalım: Malatya’da birden ortaya çıkan silahlı kişilerin kimlikleri neden belirlenemedi? Hamido öldürüldüğü gün yerine vekaleten başkan seçilen Naci Şavata, hemen o saat haykırmıştı: “Failler devletin içindeki derin yapılarda aranmalıdır.” Hamido’nun öldürülmesinden sonra kente gazeteciler üşüştü, ilk sordukları soru, Hamido’yu kimin öldürdüğüydü. Naci Şavata cevabı yapıştırdı: “Ne sağ ne sol örgütler, devletin içinde kol gezen, sözde dostlarımızca yönlendirilen derin yapı” dedi teypler kapatıldı, kameralar durdu, ışıklar söndürüldü, medya ortadan kayboldu. Bağımsız medya buydu işte!
Şavata, daha sonraları “Güneydoğu’da terörün tırmanması, darbe için çok iyi bir gerekçeydi. ...Asker bana ‘bomba Atom Enerji Komisyonunda hazırlandı’ dedi. Amaç belliydi bu yalanın ardındaki. Muhsin Yazıcıoğlu’ndan başka bütün belli başlı ülkücüler orada çalışıyordu... Kar maskeli adamlar halkı kışkırttı, biz halkı yatıştırmak için uğraştık ama nafile... Kenti dolaşan bir araba ‘şehir suyu zehirlidir, içmeyin’ anonsu yapmış; o araba hiç bulunamadı” diyecekti.
Derken 1990’da Bahriye Üçok da bombalı paketle öldürüldü. Hamido’ya giden bombayla Üçok’a gönderilen aynıydı. MİT Müsteşarı Teoman Koman, kısa süre önce Üçok’a kendisine gelen paketleri açmaması için uyarıldığını açıkladı. Hamido gibi Bahriye Üçok’a da kimlerin bombalı paket gönderdiği ortaya çıkarılamadı.
“Türkiye her gün birilerinin hedef tahtasındadır” lafı bugün her zamankinden daha geçerli. Ancak Türkiye ne o günlerin Türkiye’si ne de asker o günlerin askeri... En önemlisiyse, MİLLET UYANDI ARTIK! Türk’üyle, Kürt’üyle her şeyin farkında. Kuytuyu, gölgeleri mesken tutmuşlar da boş durmuyor. Onlara Osmanlı tokadını indirip sandığa gömmek görevi gene bu millete düşmektedir..