Başbakan R.T.Erdoğan Ak Parti kurultayında Avrupa'dan ve Avrupa Birliğinden hiç bahsetmedi. Lakin bu yazının bu bahisle hiç bir ilgisi yoktur. Peşinen söyleyeyim istedim.
Stragazete.com'daki haftalık yazılarımda ve Ülke TV'de cuma akşamları haftalık ekonomi değerlendirmelerimde ısrarla bir noktaya vurgu yapmaya çalışıyorum. İşte bu yazı da 3 aydır sürdürdüğüm o ana fikrin parçasıdır.
-Dünya'da yaşanan ekonomik bunalım bir kriz değildir; bir buhrandır.
-Dünya kriz ile parasal sorunlardan ziyade bir buhran içinde insani sorunlar, toplumsal problemler yaşıyor.
-Krizi parasal tedbirlerle çözüyoruz sanan mevcut ekonomik anlayış aslında toplumsal sorunları ve buhranı derinleştiriyor.
-Gidişat ekonomik rahatlamaya değil, toplumsal ayaklanmalara doğru ilerliyor.
-Dünya ekonomilerindeki temel problem, ahlaksız bir ekonomik yapının oluşmasıdır: Finansallaşma ile oluşan karşılıksız sanal zenginlik; gelir dağılımı bozukluğu, çalışma şartlarının ağırlaşması, ucuz işçiliğin yaygınlaşması, şirketlerin halkı ezmesi ilk aklımıza gelenleridir.
Yukarıda bazı başlıklarını verdiğim bu bozuk toplumsal düzenin çözüm modelinin ülkemizde, yani bizzat sayın Başbakan Erdoğan'ın köklerinde yattığını belirtmeye çalışıyorum.
(Şu ana kadar maalesef olaylara sosyal ve toplumsal açıdan yaklaşarak ciddi bir öneri getirebilmiş değiliz)
***
Bugünfarklı bir noktaya değinmem gerekiyor: Avrupa ile ilişkilere ve Avrupa Birliği sürecimize değineceğim:
Türkiye,1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile imzaladığı ortaklık anlaşması ile Avrupa yolculuğuna çıktı. O yolculuk uzun yıllar zenginlik hayalini taşıdı durdu.
Avrupa bize zenginlik getirecekti.
Bu zenginlik hayali yıllarca sürdü gitti. Hatta 40 yıl biz Avrupa Birliğine sadece bu zenginlik hayali ile yaklaştık diyebiliriz.
Sonradan işler değişti. Özellikle 2003 sonrası dönemde biz Avrupa Birliğine (AB) sadece zenginlik hayali ile değil, bir yaşam standardı hayali ile yaklaşmaya başladık.
AB ile artık insani değerlerimiz artacaktı, darbelerden kurtulacaktık. Şüpheli ölümlerimiz bitecekti. Bilinir ölümler başlayacaktı.
Hayatımızın kalitesi artacaktı. Trafik kurallarımız işleyerek her gün 10-15 kişi ölmeyecekti. AB ile artık yayalar yeşilde geçerken arabalar kırmızı ışıkta duracaktı.
Okullarda minik yavrularımıza "yaya geçidinde yaya üstündür" kanununu öğretip, o minik çocuklar öğretmenlerinin öğrettiği o bilgi ile yola çıkıp yaya geçidinde arabaların altında ezilmeyecekti.
Mahkemelerde yargıçlarımız da bunlara kaza deyip resmen cinayetleri örtbas etmeyecekti.
Daha nice hayallerimiz oluştu AB medeniyeti ile...
Yollarda artık tükürülmeyecekti.
Güçlü olan zayıfı dövemeyecek, ezemeyecekti.
Ticaretimiz düzelecek aldatma, hile, ayıplı mallar olmayacaktı.
Paramızın ve hayatımızın değeri artacaktı.
vs vs vs..
***
Sayamadığım daha nice hayalleri bir medeniyet için kurar olmuştuk. Hatta bu uğurda AB Bakanlığı bile kurmuş ülkeyiz.
Sadece bu kadar mı?
1995 yılında AB'ye girmeden gümrükleri kaldırdık; pazarımızı onlara açtık.
Sadece AB ülkelerine mi? Gümrük Birliği ile AB'nin üçüncü ülkelerle yaptığı gümrük indirimlerine de razı olduk.
Bütçemizden yüzmilyarlarca dolarlık vergiden feragat ettik.
Gümrük Birliği anlaşması olmadan yaptık bütün bunları hem de. Ne TBMM'den geçirdik (anlaşmayı), ne de resmi gazetede yayımladık. Adına Gümrük Birliği Anlaşması diyoruz hepimiz, ama ortada bir anlaşma dahi yok.
***
2008-2009 krizi patlak verip Avrupa'nın ekonomik olarak bir çöküntü içinde olduğunu gördüğümüzde, zenginlik hayalimizin son kırıntıları da gidiverdi.
Geriye sadece Avrupa medeniyeti kaldı.
Gümrük Birliği ile vazgeçtiğimiz yüzmilyarlarca dolarlık kayba her yıl milyarlarca dolar yeni kayıplar eklerken hem de. Avrupa medeniyeti için, demokrasi için, daha iyi toplumsal yaşam için verdiğimiz rüşvete döndü Gümrük Birliği.
Onlar bize daha vize bile vermezken, biz onlara kapıları açıyoruz.
Onlar bizi üçüncü ülkelerle yaptıkları gümrük anlaşmaları ile rekor cari açıklara sevk ederken bile sesimizi çıkartamıyoruz.
Son olarak Güney Kore'de AB ile gümrükleri sıfırlıyor. Ya Hindistan ve sonrasında Çin ile gümrükleri kaldırdıklarında ne yapacağız?
Bir medeniyet uğruna bu kadar rüşvet yetmez mi?
***
Acaba Avrupa olmadan biz de medeni olamaz mıyız? Mesela, insanca yaşayıp, insanca ticaret yapamaz mıyız?
Dün akşam futbol maçlarımız vardı. Süper lig kulüplerinin milyonlarca dolarlık ithal futbolcularına karşılık, futbol sahaları patates tarlası gibi. 3,5 milyonluk gurbetçilerimizin üzerinden spor başarıları ile mi yetineceğiz. Veya ithal edilmişlerle mi?
Okullarımızı bir bütün haline getiremiyoruz. Sadece sınıf yaparak binalar arasına sıkışmış bir nesil. Koşmayı bırakın yürüyecek yol bulamayan bu çocuklarımızla nasıl gelişeceğiz. Oysa arabalara yol yapıyoruz.
Hani insan!
***
Son günlerde küresel buhranın temel sorunlarının çözümlerini cuma sohbetlerinde buluyorum. Ne koca ekonomi profesörleri ne de para sihirbazlarının söyleyemediklerini camimizin imamı her cuma tek tek sıralıyor.
Adil olmayı, hak yememeyi, tartıyı doğru tartmayı, çalışanın hakkını vermeyi, kurallara uymayı, saygı göstermeyi, doğru söylemeyi, haram yememeyi, çalışmayı anlatıyor imam efendi.
Tam da küresel buhranın temel sorunlarını anlatıyor aslında hocamız.
Oysa milli eğitimimiz 300 aldatan ile eğitim veriyor minik yavrularımıza. Sonra da neden bu toplumsal bozukluk diyoruz.
***
Şimdi yeniden kendimize soralım:
Kökümüzde, geçmişimizde, inancımızda medeniyetin en güzeli dururken, batının medeniyetine neden bu kadar ihtiyaç duyuyoruz?
Zenginlik hayali ile çıktığımız bu yolda ticaretimizin yüzde 60'ını yapıyorduk Avrupa ile. Oysa son veriler gösterdi ki artık Avrupa bizim tek zenginlik kaynağımız değil. Ticaret payımız yüzde 33'lere kadar geriledi.
Paraya muhtaç Avrupa'ya elbette yine girmek gerekiyor. Lakin artık sadece medeniyeti için ödediğimiz faturayı da gözden geçirmemiz gerekmiyor mu?
Anlaşması bile olmayan Gümrük Birliğini en azından onların verdikleri sözleri yeniden gözden geçirerek düşünmemiz gerekmiyor mu?
Bu medeniyet rüşveti ülkemiz bütçesine yılda 3-4 milyar dolar kaybettiriyor.
Onların karanlık ortaçağ dedikleri dönemde atalarımızın ulaştığı ve sonradan kaybettiğimiz medeniyet için hem de.
Darbe yapmamak, uçak düşürmemek, trafikte ortadan kaldırmamak, arabalara bomba koymamak çok mu zor
Kırmızı ışıkta durmak çok mu zor
Yaya geçidinde çocuklara yol vermek çok mu zor
İnsan yetiştirmek, çocuklarımıza örnek olmak çok mu zor.
***
Hacca bile torpille giden bir toplum haline gelmişsek evet, zor. O zaman biz Avrupa'ya gümrük rüşveti vermeye devam edelim;
Gümrük Birliğini sürdürelim.
Darbecileri de salıverelim.