Önce, -her zaman olduğu gibi- son sözü parmağımızın arkasına saklanmadan söylemekte yarar var: AK Parti’nin YSK’ya gönderdiği milletvekili aday listesinden memnun muyum, hayır değilim!..
Partili değilim. Bu nedenle, listeyi isimler üzerinden değerlendirmek, “neden şu isim var da bu yok” diye ortalığı tırmalamam abestir, bir gazeteci olarak iki konudaki hassasiyetimi söyler, kenara çekilirim:
Liste, “15 Temmuz ruhunu” yansıtmakta zayıf görünüyor. Emperyalist saldırıya göğsünü siper etmiş, şehitler vermiş, gazileriyle yaşayan milletin FETÖ ile mücadelede öne çıkmış isimlerini, o ihanet gecesinde ölümü göze alarak davranmış “isimsiz kahramanları” barındırmalıydı…
Erdoğan, -haklı olarak- “güçlü iktidar-güçlü meclis” hattında bir siyasal kimya oluşturmayı hedeflemiş, doğru buluyorum ama bu yaklaşımın kamuoyuna “statükocu” kimlik taşıması riskine de dikkat çekerim. Farklıyı konuşan, yeni hedeflerin peşinde koşan genç kadrolar siyaset için her zaman gerekli, eğer bu akışı sağlamazsanız, siyasi partiler, ayakta ölen çınar ağaçlarına benzerler.
Atak/reformcu kadrolar yine AK Parti’den çıkar…
Bir gerçeğin altını çizelim: Türkiye’yi, 21’inci yüzyılın ileri dönemlerine sağlıklı şekilde taşıyacak atak/reformcu kadrolar, yine AK Parti bünyesinden çıkacak!..
Bu süreç, bazen, parti içi klikleşmeler veya şahsi hesaplaşmalar ile sekteye uğramış gibi gözükse de, Recep Tayyip Erdoğan’ın “liderlik karakteri”, AK Parti’yi “kadro üreten” yapıya kavuşturdu.
AK Parti, bir siyaset mühendisliği ürünü olarak siyaset sahnesine çıkmadı, gücünü ve varlığını, 1990’ların başlarında göstermiş "siyasi dip dalganın doğal sancaktarı" olarak ortaya çıktı ve bugünlere geldi, Anadolu’nun tam 70 yıl dışlanmış ama kendini asla kaybetmemiş “bilge kimliğine” sırtını dayayan bu yapı, geleceğin belirleyici siyasi kadro ve liderliğini de yaşama geçirecek karaktere sahip...
O nedenle, listeler gelir geçer, önemli olan bu partinin “millet iradesinin” çizgisinden kopmamasıdır, ki, şu anda böyle bir risk de görülmüyor.
Erdoğan artık siyaset üstüdür
Yürütülen bir algı operasyonu, milletin beka mücadelesi açısından tehlikelidir. “Erdoğan’a oy vereceğim ama AK Parti yönetiminden, yerel yöneticilerinden, partinin kademelerine giderek hakim olan kibir gösterilerinden rahatsızım, partisine oy vermeyeceğim” laflarıyla şekillenen bir algı operasyonu neresinden baksanız, küresel bir tuzaktır!..
Emperyalizm, dış müdahalelerle yıkamadığı Erdoğan’ı, Külliye’de eli-kolu bağlı bir cumhurbaşkanına çevirmek istiyor.
Bakın, Almanya başta Avrupa’daki tüm devletlerde, Erdoğan’ın seçim kampanyası yasak, ama bu ülkelerin yönetimleri, HDP’nin seçim kampanyası için ellerinden ne geliyorsa, yapıyorlar!..
Yine İP’in FETÖ iltisaklı kadroları bir bir ortalığa dökülürken, bu partinin Avrupa’daki kampanyasının FETÖ diasporası tarafından desteklendiği yönünde ciddi raporlar alıyoruz.
Yani… Avrupa’da Erdoğan’a yasak olan demokratik seçim kampanyası, PKK bağlantılı HDP ve FETÖ bağlantısı ortaya çıkan İP için açık…
Bu tablo bile, Erdoğan’ın “milli beka mücadelesinde” tek başına bir güç olduğunu göstermeye yeter.
Anti-emperyalist mücadelede kararlılık
Emperyalizm ile mücadele ediyoruz ve bu konuda Erdoğan’ın arkasında net bir şekilde durması gerekenler günlük politikanın sığ sularında kulaç atmaya çalışıyor, bu kabul edilemez!..
MHP lideri Bahçeli’nin gösterdiği kararlı ve milletin geleceği açısından çok önemli duruşu sergileyemeyen eski yol arkadaşları var Erdoğan’ın..
Demokratik hakları için büyük riskler üstlenerek mücadele ettiği doğal kitlesinin içinde kıpraşmalar yaşanır, Erdoğan’ın sağladığı özgürlük ikliminde üniversite sıralarını dolduran muhafazakar kesim gençlerinde rotasızlık yaşanırken Ülkücü gençliğin sağlam duruşundan herkes ders çıkarmalı.
Emperyalizmi açıkça karşısına almış, “yeniden milli mücadelenin” ve “tam bağımsız Türkiye ülküsünün” yollarına taş döşeyen bir lider her zaman iş başına gelmiyor, ona sahip çıkmak, milli bir görevdir...
Emperyalizm, 2. Abdülhamit gibi Erdoğan’ı da yediği an, “1946-2016 arasında kurumsallaşmış tutsaklıktan” kurtuluş umutlarımız yer ile yeksan olur, torunlarımıza söyleyecek lafımız kalmaz, bilin.
Recep Tayyip Erdoğan hepimiz gibi bir fanidir, her kul gibi, günü geldiğinde hata da yapabilir. Onun hatalarını tartışabilir, daha iyisinin yapılması için fikir üretebilir, hatta yeri geldiğinde onunla kavga da edebiliriz.
Ama milletin 100 yıllık hesaplaşmayla karşılaştığı bu kritik dönemde yeni serüvenlere yelken açamayız, herkes rehavetten bir kurtulsun, kendine gelsin artık...