Milliyet gazetesinin patronu Demirören “en hayırsever işadamı ödülü”nün Sedat Peker’e verilmesine çok kızmış ve ödülü organize eden “Şehrin En İyileri” ekini kapatmış...
Ödül oylama usulüyle mi veriliyor?
Ödül komitesi kimlerden teşekkül ediyor?
Sedat Peker kaç aday adasından birinci seçildi?
Bilmiyoruz...
Daha doğrusu ben bilmiyorum.
Sedat Peker’in ne iş yaptığını ve hangi hayrı işlediğini de bilmiyorum. (Burada bir istihfaf yok... Gerçekten bilmiyorum...)
Mütemadiyen “vatana-millete sadakatini” tekrarlaması dışında, Sedat Peker’in görünür-görünmez bir eylemini hatırlamıyorum. Mutlaka hayır işleyen, bundan çok hoşlanan bir işadamıdır.
Benim merak ettiğim husus şu:
Demirören niçin tepki gösterdi?
Peker’in bu ödülü hak etmediğini mi düşündü? Oylamada bir usulsüzlük mü tespit etti? İşlenen hayrı “yetersiz” mi buldu? Ne oldu da bu kadar çok sinirlendi ve bir sürü çalışanını işsiz bıraktı?
Bilebildiğim kadar Demirören tepkisinde yalnız değil...
Memlekette “beyaz” sınıfına dâhil edeceğimiz ne kadar gazeteci, yazar, aydın, entelektüel, işadamı, kripto Fetullahçı varsa, ödüle ve Sedat Peker’e kusuyor...
Böyle şey olur muymuş?
Saygın bir gazete olan Milliyet, ne idüğü belirsiz bir mafya bozuntusuna nasıl ödül verirmiş?
Memlekette başka işadamı mı kalmamış?
Doğrudan Peker’i karşısına alamayanlar da (yani tırsanlar da), konuyu Demirören’in “yandaşlığına” bağlıyor. Adamcağız ödüle sinirlenmiş, “Şehrin En İyileri” ekini kapatmış, Peker’le arasına mesafe koymuş ama buna rağmen saldırılardan kurtulamıyor.
Öyle ya, “en hayırsever işadamı ödülü”, beyaz yakalı işadamı Cem Boyner’e verilmeliydi.
Peker’in ne hayır işlediğini bilmiyoruz ama Boyner’in işlediği hayırlar neredeyse bütün “çapulcu” kitaplarına konu oldu.
Gezi’den hatırlıyoruz:
Çok “hayırlar” işledi.
Mesela, hükümeti devirecek çocuklara iaşe yardımında bulundu.
Mağazalarında “gizlenme ve barınma imkânı” sağladı.
Bedava tişört dağıttı. (Kendisi de giydi bu tişörtlerden ve üzerinde “çapulcuyum” yazan pankartın önünde poz verdi.)
İkinci Gezi kalkışması ihtimalini düşünerek de “bedava internet” sağlanması talimatını verdi...
Boyner gibi “hayırseverliği” tescilli bir işadamı dururken, ödülün Peker’e verilmesi olacak iş değildi elbette.
Üstelik Boyner’in “artıları” vardı.
Birincisi, çok zengindi.
İkincisi, uluslararası tanınırlığı olan bir işadamıydı.
Üçüncüsü, bir avcıydı.
Evet, “avcı...”
Siyaseti kıvıramamıştı, Fetullahçı liberallerle kurduğu Yeni Demokrasi Hareketi’ni başarısız bir “fikir kulübü” olmaktan öteye götürememişti ama bol bol hayvan öldürmüştü.
Bir dergide görmüştüm:
Hayırsever işadamımız Cem Boyner, üzerinde avcı kıyafeti, elinde uzun namlulu otomatik silah, öldürdüğü bir kutup ayısının önünde sırıtarak poz veriyor.
Evet, “sırıtarak...”
Soru şu:
Bir kutup ayısının etinden ya da derisinden faydalanmayacağına göre, bir kutup ayısından “alacaklarını” parasıyla temin etme imkânlarına “fazlasıyla” sahip olduğu halde, Cem Boyner niçin binlerce kilometre yol tepip o hayvancağızı doğal ortamında katletti?
Bir kutup ayısı gelse, Boyner’i kendi doğal ortamında (yani evinde bacaklarını uzatmış viskisini yudumlarken) kıstırıp öldürse, buna rıza gösterecek miydik?
Zevk için hayvan öldürenlere “avcı” deniyor ama insanlık lügatinde bunun ismi daha farklı.
Bunun ne olduğunu bulma görevini de, “devrim sever çapulculara” bırakıyorum.