Her şey Haziran ayında üç İsrailli gencin kaçırıldığının anlaşılmasıyla başladı. Netanyahu yönetimi sorumluğu Hamas’a atfetti, bir türlü içine sindiremediği Filistin birleşmesini eleştirdi, gençleri arama bahanesiyle bir süre önce barışa katkı olsun diye serbest bıraktığı Filistinlileri tekrar gözaltına aldı.
Çok geçmeden İsrailli gençler ölü bulundu, cenazeleri kalktıktan bir kaç saat sonraysa 16 yaşındaki bir Filistinli genç Doğu Kudüs’de kaçırıldı ve diri diri yakılarak öldürüldü. Ancak İsrail polisi dört gün geçmeden suçluları buldu, Başbakan Netanyahu aileden başsağlığı diledi, böylesi cinayetlere toplumlarında yer olmadığını açıkladı.
***
Filistinli gencin kaçırılması ve öldürülmesi İsrail’de yaşayan Filistinlilerin tepkisine yol açarken, Gazze’den İsrail topraklarına yönelik roket atışları başladı. 4 Temmuz Cuma günü Mısır arabuluculuğuyla 2012’de gerçekleşen ateşkesin hala geçerli olduğu söyleniyor, Hamas’ın bu konuda bir açıklama yapması bekleniyordu. Fakat beklenen açıklama bir türlü gelmedi.
7 Temmuz Pazartesi günü itibarıyla da İsrail Gazze’ye yönelik operasyonunu başlattı. Ertesi gün Gazze’den uzun menzilli roketlerle 140 civarında çoğu etkisiz, askeri ve siyasi açıdan anlamsız atış yapıldı. Akşam saatlerinde Tel Aviv yakınlarındaki Ben Gurion Havaalanı’na yönelik yapılan saldırı sırasında benim de şahit olduğum kısa bir panik yaşandı.
Ama İsrail Hamas ve Gazze’deki diğer örgütlerin saldırılarından bugüne değin kayda değer bir şekilde etkilenmedi. Buna karşılık BM kaynaklarına göre dün sabah itibarıyla 88’i sivil 114 Filistinli hayatını kaybetti, 850’den fazla insan da yaralandı. Eğer İsrail üstündeki etkisi sıfıra yakın olan bu saldırılar durmazsa kara operasyonu yapılması, dolayısıyla da insani trajedinin daha da büyümesi kaçınılmaz.
Hiç hayale kapılmayalım İsrail’i kendinden başka kimsenin durdurmaya niyeti yok. Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan, Irak kendi dertlerinden mustarip. Sisi yönetimi Hamas’a giden füzeleri engellemeye çalışıyor, itidal çağrısında bulunuyor. Suudi Arabistan’ın Hamas’a karşı en ufak bir sempatisinin olmadığı malum. Amerika deseniz İsrail’in yaptığını meşru müdafaa olarak görüyor.
BM Güvenlik Konseyi, Ruslar ve Çinliler büyük ölçüde kayıtsız. Bir kaç ülke dışında dünyanın geri kalanı gelişmeleri olsa olsa kaygıyla izliyor. Pek çokları da bir taşla iki kuş vurma derdinde. Sebep olacağı sivil kayıplar sonrasında bir yandan İsrail’i savaş suçu işlemekle suçlamak, diğer yandan Hamas’tan kurtulmak peşinde.
Oysa bölge tarihinin en hassas ve kırılgan dönemlerinden birini yaşıyor. Arap Baharı fırtınasından etkilenen Ortadoğu’nun hemen hemen tüm ülkeleri kendi içinde ciddi sarsıntı geçiriyor. Suriye ve Irak bölünmenin eşiğinde. Kürtler Kuzey Irak’ta yakaladığı tarihi fırsatı kullanmak isterken, IŞID gücünü ve etkisini konsolide etmekle meşgul. Ürdün ve Lübnan’ın bütün dengeleri sarsıldı. Ağır mülteci akınlarıyla karşı karşıya kaldılar. Kırılgan yapıları Suriye’de yaşanan ve giderek mezhepsel nitelik kazanan çatışmadan etkilendi.
***
Bu şartlar altında başta Türkiye olmak üzere aklı başında olan, istikrarı önemseyen devletler kimin suçlu ya da sorumlu olduğuna bakmaksızın ellerindeki tüm imkanları kullanarak Hamas ile İsrail arasında ateşkesin sağlanması için çaba harcamak zorunda. Türkiye’nin Almanya, Mısır ve Katar’ın çabalarına destek vermesi şart. Başbakan Erdoğan’ın Hamas üstündeki kişisel etkisi ateşkes çabalarına ciddi katkıda bulunabilir.
Unutmayalım ki İsrail’in vahşetini dünyaya ilan ederek Gazze’deki masum insanları, kundaktaki bebekleri koruyamayız. Böylesi bir savaşı Hamas’ın kazanması zaten imkansız. Gazze’de yaşanabilecek insani trajedinin dünyayı harekete geçireceğini zannedersek de yanılırız. Suriye’de 170 bin kişi öldüğü halde kılını kıpırdatmayanlar, Mısır’da darbeye darbe demeyenler, Hamas’ı Müslüman kardeşlerin kolu olarak görüp ondan kurtulmak isteyenler emin olun yine hiç bir şey yapmaz...