Bundan sonra futbolu biraz da ekonomi boyutuyla konuşmaya başlayacağız. Çünkü buradan çıkan kokular artık toprağın altına gömülen ve böyle saklanmaya çalışılan bataklığı açık ediyor. Ama bu bataklığın balıkları hem baştan hem de kuyruktan kokuyor. Dün Fenerbahçe Spor Kulübü’nde genel kurul vardı; buradaki ‘hikayeye’ birkaç cümle ile değineceğim ama hem bu genel kurulda olanlar hem de bu hafta Borsa İstanbul’da (BİST) işlem gören futbol kulüplerine yaptığı ve bir skandalı açığa çıkartan uyarı bir sonuçtur; ama bu sonucun altında çok yakında Türkiye’de futbolun kalacağını da söyleyelim.
İsterseniz bu kokan balığın kuyruğundan başlayalım; başına sonra geleceğiz.
Anadolu’da bir futbol kulübü
Bundan üç, dört ay önce Anadolu kentlerimizden birine bir panele katılmak üzere gitmiştim. Dönüşte şehrin futbol takımı da benim bindiğim uçakla İstanbul’a geliyordu. Yanıma tesadüfen futbol takımının doktoru oturdu. Takım doktorları, futbolcularla iyi ilişkileri olduğu için her şeyi bilirler ama meslekleri gereği de dönen maddi çarkın dışındadırlar. Hemen sordum; ‘nasıl durumlar, takım nasıl?’ Genç doktor yüzüme baktı ve ‘hocam ne siz sorun ne ben söyleyeyim’ dedi, ama anlatmaya da başladı: ‘Durum kötü, hem de çok kötü, ben en çok bu genç çocuklara üzülüyorum, başta doğup büyüdüğüm şehir olduğu için takıma da üzülüyordum ama o artık geçti... Biliyorsunuz, bunlara futbol kulübü deniyor ama aslında dernek. Bu derneğin yönetimine gelen ‘kalburüstü’ kişiler, hiç bir denetime tabi olmaksızın profesyonel futbolcu alıyor ama bu aldığı futbolculara ödenen transfer ücreti, prim vb ile dernek bilançosunda gösterilen arasında dağlar kadar fark var... Dernek yöneticileri, özellikle yurt dışından getirdiği yarı-amatör sporculara yüksek transfer ücreti ödenmiş gibi gösteriyor. Buradan iki tür kazançları var; birincisi para aklıyorlar, ikincisi ise işleri kötü gittiği zaman ilin siyasi temsilcilerine (milletvekillerine) idari yönecilerine çıkıp ‘bakın ben futbol kulübüne milyonlar harcadım cebimden, işim kötü gidiyor, bunu telafi edelim’ ricasında bulunuyorlar. Bir diğer sorun da bu çocuklar; (doktor, bunu söylerken uçakta arkada oturan 20-25 yaş arasındaki eşofmanlı gençleri gösterdi) bakın bu çocuklar profesyonel oldukları zaman hayatları futbol oluyor; ama sistem öyle bir sistem ki, çalışsalar ve yetenekli olsalar bile, bir Arda, bir Burak olmaları sizin sayısal tutturmanız gibi bir şey. Bu çocukların okulu futbolla birlikte gitmiyor, profesyonel futbolcu çünkü, kulüp soyguncuları bunların sözleşmesi gereği alması gereken parayı manajer soygunu aracılığıyla aralarında paylaşıyorlar. Çoğu okulu bırakıyor, sonra bir sakatlık ya da sistemin eleği gereği 25 yaşlarında eğitimsiz, mesleksiz sokağa bırakılıyorlar... Kulüp doktorunun anlattıklarını dehşet içinde dinledim. Daha ayrıntısı var ama yazmayayım; galeyana gelirsiniz... Ve doktorun anlattıklarından sonra genç futbolcu arkadaşlara dönüp bakamadım bile, utandım...
Borsa oyunları...
Şimdi gelelim balığın başına... Bu hafta BİST, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzon’a bilanço uyarısı yaparken, Fenerbahçe’ye ise AŞ ile derneğin borç/alacak ilişkisinin düzenlenmesini istedi. Aslında, BİST’in Fenerbahçe AŞ’den istediği kulübün transfer vb giderleri yapması böylece, AŞ’nin yalnız gelir tarafını göstermesine son vermesi... Bu şöyle oluyor; kulüp, AŞ’den borç alıp transfer yapıyor ve AŞ böylece alacaklı ama karlı gözüküp, yatırımcı yanıltılıyor. Nitekim şu an Sportif AŞ’nin kulüpten tam 187.5 milyon TL’lik alacağı var. Böylece Fener dışında üç büyük, 280-173 milyon TL civarında net işletme sermayesi açığı verirken, Fenerbahçe Sportif AŞ açık vermiyor ama hem yatırımcıyı yanıltıyor hem de bir yerde kulüp yönetimi AŞ’yi dolandırmış oluyor... Aslında yukarıda anlattığım Anadolu kulübü örneğinin çok boyutlu, uluslararası versiyonu tam da burada var. Bunun için Fener’de futbolcu döngüsü başından beri fazladır, çok futbolcu gelir, çok futbolcu gider ama bu gidiş-gelişler çok büyük bir tortu bırakır ve birilerinin cebi taşarcasına dolar.
Gelelim Galatasaray’a ve Beşiktaş’a... İşletme sermayesi açıkları olduğu gibi, kısa vadeli yükümlülükleri ve açık pozisyonları çok fazla. Yine bu kulüpler özellikle borçlandırılmış ve adeta ‘birileri’ tarafından kuşatılarak ele geçirilmiş. Daha bu sene Galatasaray Sportif AŞ, stad gelirlerinin derneğe, birleştikleri futbol AŞ ile kulübun yaptığı anlaşmaya göre, ait olduğunu geç açıklayarak -bence- suç işlemiştir. Çünkü stad gelirlerinin (Türk Telekom Arena) Sportif AŞ’ye ait olacağını zannıyla hisseler 400 TL’ye çıkmış, ama kulüp, bu arada 400 liradan yoğun hisse satışı yaparak AŞ payını, 83’ten 55’e düşürmüş ve stad gelirlerinin, önceden yapılan anlaşma gereği, AŞ’ye değil, kulübe ait olduğunu bu satıştan sonra açıklayarak yatırımcısını kandırmıştır.
Futbolda ‘eski’ Türkiye tablosu var
İşte yalnız bu örnek bile, neden bizim futbol ekonomimizin toplamının (yaklaşık 700-800 milyon Euro arası) Bayern ve Manchester’in marka değerleri toplamı (1.250 milyon Euro) bile etmediğini ve böyle giderse de, hiç bir zaman etmeyeceğini anlatır.
Türkiye’de futbol, bildiğimiz şu Ergenekon Terör Örgütü yapılanmasının, mafyaların, çetelerin at koşturduğu bir popülizm malzemesi olarak yıllardır devam etmiştir. Şikeler, şikeci başkanlar, kara para aklamalar eski, vesayet altındaki Türkiye’nin sonucudur. Ancak bu sonuç, şimdilerde genel kurullarla, borsalara kadar sıçrayan bu ayak oyunlarıyla, Anadolu’da mafya kulüp dernekleriyle ve köle genç futbolcu sömürüsüyle, ne yazık ki, devam etmektedir. Bırakın şikeyi, mahkeme kararını falan, ‘ben parayla genel kurul oylarını satın aldım’ diyen birisi Türkiye’nin en büyük futbol kulüplerinden birine hala aday olabilme cüretini göstermiştir. Demek ki, futbolda eski Türkiye devam ediyor.
‘20 milyon taraftarım var’ yalanı Bir de futbol kulüpleri, sponsorları ve kamuoyunu taraftar efsanesi ile kandırıyorlar. Öyle 20 milyon taraftar falan olsa, bu kulüplerin 200-300 milyon işletme sermayesi açığı olur mu sizce? Bilançolar ve digitürk abonelikleri, forma vb satışları gösteriyor ki, 20 milyon taraftarım var diyen kulüplerin asgari 300-800 bin aktif (pazar anlamında) taraftarı var.
Kim bu Başkanlar?
Futbol Kulübü başkanlarının şirketlerinin ve yakınları adına kayıtlı şırketlerin ne kadar vergi verdiğini, ne iş yaptığını, servetlerinin nerede ve kimlerin üzerine kayıtlı olduğunu merak ediyoruz ama bunu Maliye Bakanlığı’da merak etmelidir.
Örneğin Ünal Aysal’ın şirketleri neden yurt dışında ve milli faaliyetleri neden sınırlı, Aysal’ın iddiasının arkasındaki servetin kaynağı nedir; gerçekten bir iktisatçı olarak çok ilgimi çekiyor; öğnenirsem yazarım ve bir ‘case’ olarak da ders, yorum vb olarak anlatırım. Bir başarı öyküsü olarak da anlatırım.
Lütfen artık futbol başka bir şey olsun!