Yılların karikatür kahramanı Şerafettin, beyaz perde serüvenine çıkıyor. Şerafettin’in arkadaşı fare Rıza’yı seslendiren Güven Kıraç ile yönetmenler Ayşe Ünal ve Mehmet Kurtuluş bu zorlu macerayı Star okurları için anlattı.
Türk sinemasında animasyon anlamında son dönemde birkaç örnek görsekte bunların kalitesi ve gişede topladığı başarı hep sönük kaldı. Karikatür severlerin sert kahramanı Kötü Kedi Şerafettin bu kaderi bozacak mı göreceğiz. Filmde fare Rıza’yı seslendiren Güven Kıraç ile yönetmenler Ayşe Ünal ve Mehmet Kurtuluş filmin çekim macerasını bizle paylaştı...
- Kötü Kedi Şerafettin’le nasıl tanıştınız? Bununla başlayalım.
Güven Kıraç: Yıllar yıllar önce tabii ki çizgiromanıyla tanıştık. Çok sevdiğim, müptelası olduğum bir karakterdi. Bu işe başlamadan önce rüzgarı çok esti, çekilecek, yapılacak diye. Sonrasında aradılar, içinde benim de olmamı istediler. Ben de seve seve içinde bulundum.
- Büyükler için animasyon film olduğu söylendiğinde projeyi nasıl algıladınız?
G. K. : Ben hangi yaşta olursa olsun her insanın masala ihtiyacı olduğunu düşünürüm. Dolayısıyla büyükler için bir şey yapılıyor olması beni çok etkiledi. Çizgifilm çok zor bir süreç ve dünyada çok başarılı örnekleri var. Anima da zaten Türkiye’nin en ileri gelen firmalarından bir tanesi. Bu işi onlar yapamazsa kim yapabilir diye düşündüm ve işin içine girdim.
- Seslendirme bir oyuncu için ne ifade eder?
G. K. : Oyuncuların bir supleksi olur. Oyunculuk bir kas gibidir bence. Çalıştıkça güçlenir. Sonunda supleksiniz de değişik işlere gire çıka gelişir. Bu da bizim için yeni bir alan. Dinleyip, anlamaya yönelmek lazım.
- Seslendirme, oyuncuların deformasyonlarını da ortaya çıkaran bir şey midir?
G. K. : Her oyuncunun bir kariyer yönetiminin olması gerekir. Bizim gibi az gelişmiş ülkelerde kariyer yönetimi meselesi kolay bir şey değil, ekmek parası dediğimiz mevzu yüzünden oyuncular kariyerlerini istedikleri gibi yönlendiremiyor olabilirler. Bu her zaman insanın isteğiyle olamayabiliyor. Bunu bilmek lazım. Bir oyuncuya yüklenirken de bunu bilmek lazım, onu niye yaptın, bunu niye yaptın derken bütün bu süzgeçleri düşünerek ithamda bulunmak lazım. Seslendirme hakikaten çok özel bir alan bazen oyuncu olmanızı da gerektirmeyebilir, bazen oyuncu da olsanız yapamayabilirsiniz.
Mehmet Kurtuluş: Türkiye’de seslendirme konusunda uzmanlaşmış çok güzel seslendirme sanatçıları var, aslında dünyada sayılı ülkelerdeniz seslendirme konusunda. Ki bizde oyuncu olmadan da seslendirme alanında uzmanlaşmış insanlar var, fakat bizim derdimiz şuydu, biz bunu seslendirme işi olarak değil, karakterlere can verme işi olarak gördük. Dolayısıyla karakter oyuncuları karşınızda o karakterleri yaratsın peşindeydik ve o yüzden oyuncularla çalıştık ve gani gani karşılığını da aldık.
G. K. : Bir ekleme yapmak isterim. Bana verilen Rıza karakterine, elbette ki onların yönlendirmesiyle bir yorumda bulunmaya gayret ettim. Benim senaryodan okuduğum şeylerin, beğendiklerini alıp, saklayıp, beğenmediklerini yönlendirerek bir şey yarattılar. Bu yüzden bir oyuncuyla çalışıp, yorum almak istediler ve sonra onun üzerine film yapıldı. Dolayısıyla sadece bir şeyi konuşturmadık. Biz bir şeyi ete kemiğe bürütmeye çabaladık.
- Ya Fare Rıza?
G. K. : Biraz sinirli, mutsuz, hayalleri yüksek, kendi halinden umutsuz, çıtayı yüksek koymuş, farklı şeylere dönüşmek istiyor. Ben çok severek konuştum. Ne bileyim bir kedi filminde fare konuşuyorum.
- Bu film sahiden bir animasyon mudur?
G. K. : Tabii ki. Özellikle yetişkinlerin, büyüklerin ve de hikayesini bilenlere ayrıca anlam ifade edeceğini düşünüyorum. Hiç görmemiş olanlara da, sürprizli yeni bir şey olacağını düşünüyorum.
- Türk izleyicilerinin, Hollywood’dan başka animasyon tecrübesi fazla yok. Bu konuda izleyiciye ne söylemek istersiniz?
G. K. : Ben izlemelerini isterim, bu tarz filmlerin daha fazla çekilmesini isterim. Çünkü Türkiye’de sinema, sektör olacaksa, komedi de olsun, animasyon da olsun, sanat filmleri de olsun da olsun.
Bizim kendi tarzımız var
- Kendinize has bir tarzınız var. Ama bir manga, Hollywood tarzı, Fransız animasu da var. Siz bu tarzlardan hangisine yakınsınız?
M. K. : Bir, dediğim gibi biz biraz kült bir film yapmak istiyordum. Kült film diye bir raf var sinema dünyasında. Size uluslararası dağıtımcımızın bize söylediği bir şeyi söyleyeyim, “Eğer Tarantino bir animasyon yapacak olsaydı, bunu yapardı” diye satıyor. Bunu kastediyorum
Ayşe Ünal: Manga tarzına da yakın değiliz aslında ama şöyle bir benzerlik var; büyükler için animasyon var orada, daha sert filmler çıkıyor. Farklı bir kültür sonuçta.
- Yönetmenin, bir animasyondaki görevi nedir?
M. K. : Çok acıklı bir şey söyleyeyim size, animasyon yönetmenliğinde, bir çok enstrüman, oyuncular, ışık yok vesaire. Animatörler var ancak onlar oyuncu değiller. Kamera da yok. Her şeyi üst üste inşa etmeniz gerekiyor.
- Bunu çizerlere söylüyorsunuz değil mi?
A. Ü. : Aslında yüzden fazla insana söylüyoruz. Tek başımıza yapmıyoruz, önce çizerle oturup konuşuyorsunuz, sonrasında sanat yönetmeniyle konuşuyorsunuz o bir şeyler yapıyor.
Öncü bir film olsun istedik
- Bu proje nasıl başladı?
Mehmet Kurtuluş: O kadar eski ki, ne zaman başladığını unuttum. O zamanlardan bu zamana o kadar çok şey değişti ki... Aslında ülke değişti. Çok değişti, biz Türkiye’nin ilk animasyon filmini yapmak için yola çıktık, beşinci falanız şu an. Sorun da değil aslında. Derdimiz şuydu, dünyada Amerikan animasyonunu taklit eden bir sürü film var. Ancak orada bir formül dünyası da var. O formülü taklit eden bir film yapılsa başarılı olur. Biz böyle yapmak istemedik. Fark edilir bir farklılığımız olsun diye düşündük hep. Özgün olmak istedik.
Güven Kıraç: Dergilerden çok beslendi bizim neslimiz. Animasyonla da arasında bir bağ vardır. Görsel dünyamız bu şekilde gelişti. Bence o açıdan çok normaldi. Ayrıca konuşan bir kedi var, kocaman kafalı, adam gibi bir kedi. Animasyon yönünden de “Gel beni yap” diyen bir animasyon. Aksiyon var, komedi var.
Bu proje mutlaka ses getirmeli
Mehmet Kurtuluş: Ben aslında seyirci adına bir şey söylemekten çok seyirciden bir şey istiyorum, ben diyorum ki, biz çok büyük bir tutkuyla yaptık bu işi. Ukalaca anlaşılmasın lütfen ama bu Türkiye’deki animasyon sektörünün kaderini değiştirecek bir proje. Bunun ticari başarısından ziyade ses getirmesine bağlı bu. Ve bizim bir arzumuz var, ikinci bir film yapmak istiyoruz. Dolayısıyla gidip görsünler.