Adını kar beyazından alan Berfo Ana’nın hatırasına hürmetle...
Belleğimde saklı hatıraların ve hikayelerin hiçbiri iç açıcı değil doğrusu. Bu Pazar okuyacağınız hikaye de gerçek bir hayat hikayesi, kasvet dolu, ve trajik.
Diyarbakırlı bir ailenin, çatışma yıllarında birdenbire değişen kaderini ve acısını anlatıyor. Ben sadece çok az bir kısmına vakıfım. O kadarı bile hiç aklımdan çıkacak gibi değil ama.
Bir sabah vakti bizim gazetede, KCK davasından yargılanan Mazlum Tekdağ’ın mahkemede Kürtçe yaptığı savunmayı okuyunca aklıma amcası Ali Tekdağ geldi. Bu soy ismi ilk Diyarbakır Cezaevi’nin hücrelerinde duydum. Dört katlı bir yapı söz konusuydu ve her katta on hücre vardı. Bir gün sabaha karşı, daha mesai başlamamış ve gün ağarmamışken iç güvenlik amiri yüzbaşı Esat Oktay’ın ve ‘adamlarım’ dediği gardiyanlarının beton zemini döven ayak sesleriyle irkildik. Hızla toparlandık ve hücrelerimizde esas duruşa geçtik. Yüzbaşının sesi çok öfkeli geliyordu. ‘Pastacı Ali’ den söz ediyor ‘İşte artık elimdesin’ diyordu. Pastacı Ali, Ali Tekdağ’dan başkası değildi. Poliste sorgulanmış, ama suçlamaları kabul etmemişti. Yüzbaşı Esat sorgulamada konuşmayanları konuşturmakla ün salmıştı. Polis ifadesinde hiçbir suçu kabul etmeyen birçok kişi, Esat’ın uygulamalarına ve Diyarbakır Cezaevi’nin koşullarına dayanamıyor ve çok geçmeden itirafa zorlanıyordu.
Karanlıkta fısıldaşanlar
Ali Tekdağ da tutuklanmış ve Yüzbaşı Esat’a teslim edilmişti. Ali’nin yüzbaşıyla ilginç diyalogları oluyordu. Soğukkanlı konuşuyor, sesinde herhangi bir heyecan, bir korku hissedilmiyordu. Yüzbaşının bütün suçlamalarını reddediyor, ‘Benim bu işlerle alakam yok, komutanım, ben pastacıyım’ diyordu. Çok ‘özel’ bir işkence gördü. Ağzına kadar b..k dolu hücrede suyun içinde çıplak tutuluyordu. Ama Ali, ‘Pastacı Aliyim’ demenin ötesinde bir şey söylemedi. Ali’yi tuttular tabi. Dört yıl sonra ve benden iki yıl önce, 1986’da çıktı. Onu hiç görmedim, ama sesini duydum.
‘Karanlıkta fısıldaşanlardık’ biz.
Ali Tekdağ o yıllarda tam 18 defa gözaltına alındı ve sorgulandı. Kardeşi Mehmet Tekdağ 1993 yılında faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Ali ise kardeşinin öldürülmesinden bir yıl sonra 1994 yılında 19. kez gözaltına alındı. Eşi yanındaydı. Yolda beraber yürürken, Diyarbakırlılar’ın korkulu rüyası haline gelen beyaz bir Renault Ali’ye yaklaştı. Kafasına bir ceket geçirdiler ve yaka paça Renault’a bindirdiler. Gidiş o gidiş. Ali’den bir daha haber alınamadı.
‘Beni katledecekler’
Devlet makamları, ‘Böyle biri bizde yok’ dedi. Ama Seyfettin Demir adlı bir vatandaş, onu Çevik Kuvvet’te sorgulanırken görmüştü. Ali, Seyfettin Demir aracılığıyla dışarıya şu haberi gönderdi: ‘Aileme söyleyin beni katledecekler!’
Seyfettin Demir bu haberi gözaltının 45. günü dolmuşken, aileye ulaştırdı, ama elden ne gelir, Ali Tekdağ öldürüleceği haberini ailesine ulaştırdıktan sonra, sadece 75 gün daha yaşadı. Kimsenin gücü 75 gün içinde, onu işkencecilerin elinden almaya yetmedi.
1996 yılında, JİTEM’ci bir subay itiraflarda bulununca, Ali Tekdağ’ın nasıl öldürüldüğü ortaya çıktı, ama cesedi yine de bulunamadı. Adı gizli tutulan bu subay Evrensel gazetesine konuşmuş ve Ali Tekdağ hakkında şu bilgileri vermişti:
‘Boğa’ komutan öldürdü
“Önce Diyarbakır işkence merkezinde, sonra Çevik Kuvvet’te, Silvan’a getirilmeden önce de Pirinçlik ölüm timinde, son kez sorgulandı. Ben o zaman operasyon timindeydim. 90 günün sonunda hiç bilgi vermemişti. Plastik naylon yakılarak cinsel organını dağlamışlardı, kasapların kullandığı çengelle tecavüz edilmişti.
Alman zırhlı personel taşıyıcısıyla Silvan’a getirildi. Buraya getirildiğinde saç sakal birbirine karışmıştı. 5-6 metreden acayip pis kokuyordu. Tekdağ 120 günün ardından, operasyon timindeki komiser yardımcısı Timuçin ve ‘Boğa’ lakaplı komutan tarafından silahla tarandı. Öldürüldükten sonra da tanınmaması için benzin dökülerek yakıldı. Ve Silvan-Diyarbakır karayolu üzerindeki bir dere yatağına gömüldü.”
Ali Tekdağ bir kayıp!
Bugün KCK davasından yargılanan Mazlum Tekdağ, babası Mehmet ve amcası Ali Tekdağ öldürüldüğü tarihte sekiz-dokuz yaşlarında bir çocuktu. Şimdi 29 yaşında ve tutuklu.
Başkalarının acısına bakmak
Mazlum Tekdağ’ı DTP’den tanıyorum. Onunla karşılaştığım her defasında aklıma amcası ‘Pastacı Ali’ geliyor ve içime hüzün doluyordu. Mazlum son derece saygılı ve kibar bir gençti. Aralarında belediye başkanlarının da olduğu ve on kişinin tahliye edildiği Diyarbakır KCK davasının son duruşmasında söz aldı ve şöyle dedi:
“O dönemde bize çok eziyet yapıldı, zulüm gördük. Babamı ve amcamı öldürdüler. Bu eziyete karşı benim ailemden çok sayıda genç dağa çıktı ve orada öldü. Benim ailemin trajedisi budur. Ben de Kürt sorununun çözümü için demokratik siyasette mücadele verdim. Genç yaşta siyasi partilerin gençlik yapılanmasında yer aldım. Şu an 29 yaşındayım. Kapatılan HADEP, DEHAP ve DTP’nin gençlik kollarında görev aldım. DTP’nin MYK üyesi oldum. Seçimlerde sorumluluğum oldu, görev aldım. Burada yargı konusu yapılan partinin seçim çalışmalarıdır.”
Barış başkalarının acısına bakabilmek ve başkalarının acısına ve yasına saygı duymaktır.
Demokrasi, babaları, amcaları ve kardeşleri öldürülen Mazlum Tekdağ gibi gençlerin, siyaset yapma imkanlarını ve koşullarını şiddetten arındırmak, normalleştirmek ve siyaset yapma özgürlüğünü güvence altına almaktır.
Değerli okurlar, benim çözüm sürecinden anladığım budur.
İyi Pazarlar..