Süleyman Soylu’yu şahsen tanımam. Bir küçük partinin Gen. Başkanı olduğu günlerdeki konuşmalarında bazı ilginç yansımalar vardı ve Tayyib Bey de nasibini alıyordu..
(Erbakan Hoca’nın yıllarca en yakın korumalarından olduğu söylenen amcaoğlu Ali Soylu’nun cenazesinde merhûm Erbakan’ın da bir konuşma yaptığı videoyu dün izlerken, Tayyib Bey’in yanında saf tutan gencin Süleyman Soylu olduğunu farkettim.)
Süleyman Bey, yıllar sonra siyasî olarak da Tayyib Erdoğan’ın yanına geldi. ‘15 Temmuz Darbe Hıyaneti’ sırasındaki gözüpek tutumundan dolayı İçişleri Bakanlığı’na getirildi.
Doğrusu-yanlışıyla, icraatında ve siyasî gelecek yatırımlarına kalkışmadan, gece-gündüz çalıştığı kanaati genelde paylaşılıyor.
***Ama, geçen Cuma akşamı ‘48 saatlik sokağa çıkma yasağı’nın, sadece, ‘geç yapılmış bir açıklamaya tepki’yle izah edilemeyecek şekilde, Süleyman Bey’e, bazı terör odaklarının ağzıyla, faşist ve ırkçı suçlamalarıyla dolu bir eleştiri ve hakaret dalgası oluştu. Ve, istifa ettiğinde ise, mâlum terör odakları ve sempatizanlarının sevinci ilginçti.
‘Fakir’den görüş soranlara, ilk anda, ‘Eğer, bu istifayı Tayyib Bey istemeyip de kendiliğinden yapmışsa, Tayyib Bey’in bu kabul etmeyebileceği’ ifade ediliyordu.
Öyle de oldu, 2 saat sonra bu ‘istifa’yı C. Başkanı Erdoğan’ın, ‘kabul etmediği’ açıklandı.
***Süleyman Soylu’nun bundan sonraki uygulama ve siyasî tavırları çok daha mercek altında olacağından, eleştiri ve övgüler karşısında savrulmadan durmak dirayetini göstereceği ümid olunur.
Bizim siyasî hayatımızda, daha üst makamın azli veya onunla bir gerginlik olmaksızın istifa etmek anlayışı maalesef geliştirilememişti. Süleyman Bey’in soylu istifa tavrıyyla bu yöntem, bizde de bir gelenek haline dönüşse, keşke..
***Ve, Haydar Baş..
1977 Seçimleri sırasında, Trabzon’da MSP listesinden 2. sırada aday olan Kadir Mısıroğlu, seçim çalışmaları için, birkaç ‘erbâb-ı kalem’ meyânında ‘fakir’i de davet edip, uçak biletini de gönderince, gitmezlik olmazdı. Birinci sırada bir m.vekili, 3. sırada Haydar Baş, 4. sırada ise, Sâdık Albayrak vardı.
Bir İHL.’nde öğretmenlik yapan sessiz, efendi birisi olan Haydar Baş’la o zaman tanışmış ve 10 gün kadar, köy ve kasabalarına kadar Trabzon’da beraber dolaşmıştık.
Listebaşı olan m.vekili seçileceğinden emin olarak, çalışmalara katılmıyordu bile.. Millî Gazete’deki köşemde, ‘Ha burası Tirabuzan.. Yat-uzan, mebusluk kazan..’ başlık bir yazı yazmıştım, isim vermeden.. MSP’nin 3-4 m.vekili çıkarabileceği umuluyordu ama, sadece o 1. sıradaki m.vekili kazanmıştı.
*
Aradan yıllar geçti, 12 Eylûl Askerî Darbesi döneminde ‘tarikatı şeyhi’ olduğunu duydum. Rahmetli anam, İstanbul’dan Samsun’a kadar bindirildiği bir otobüsdeki kızların, sürekli, ‘Bizim pîrimiz Haydar Baş’tır, Haydar Baş!’ diye kasideler okuduklarını söylemiş, o ‘şeyh’in kim olduğunu sormuştu.
Bu ‘şeyh’imiz, sonra 1-2 tv. kanalı da kurdu. O sessiz adamda meğer ne ‘cevher’ler varmış..
Sovyetler Birliği’nin dağılış karmaşası içinde, ‘Bakû Üni’den prof.luk belgesi parayla bile satıldığından, onun prof.luğu da bu yönteme bağlanmıştı, kamuoyunda..
‘Sihirli ekonomik çözümleri’nin olduğu söyleniyordu. Sonra parti kurdu.. ‘İş-aş / Haydar Baş..’ gibi sloganlar üretildi. Ama, o ‘sihirli formüller’ini açıklamıyor, ‘Beni seçin, Türkiye’ye kurtarayım!’ diyordu. Yazık, o ‘sihirli formül’ bir türlü öğrenilemedi.
Son yıllarda, hem şiî İslâm çizgisinde konuşmaya; hem de kutsamacılığa varan tuhaf bir ‘M. K. övücülüğü’ne başlamıştı.
Ve.. Dün sabah ‘Coronavirus’e yenildi.
Allah’u Teâlâ’nın kulları üzerindeki her tasarrufunda ‘rahmet’ olduğunu unutmayalım.