Hafta başında İsrail-Türkiye ilişkilerini tartışmak amacıyla küçük bir grupla birlikte Tel Aviv’deydik. Kültür Üniversitesi Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi (GPoT) ile İsrail’in genç düşünce kuruluşlarından olan MİTVİM’in ortaklaşa düzenlediği toplantılar dizisinde iki ülke ilişkilerini konuştuk, nasıl iyileşebileceğini masaya yatırdık.
Tartışmaların odağında Mavi Marmara gemisine yapılan müdahale sırasında ölen insanların ailelerine ödenecek tazminatın neden bir türlü ödenemediği vardı. Türkiye tarafından ödenmesi istenen tazminat miktarından tazminatın hukuksal niteliğine ve doğurabileceği sonuçlara kadar pek çok şeyi konuştuk.
***
Benim görebildiğim kadarıyla iki ülke miktar konusunda birbirine yakınlaşmış ancak güven sorunu henüz tam olarak aşılmamış. Belli ki pek çok İsrailli, -buna konuştuğumuz ve karşılaştığımız insanlardan bazıları da dahil- Türkiye’ye güvenilemeyeceğine, her şeyin üstünde uzlaşmaya varılsa bile yeni bir koşulun ortaya atılabileceğine inanıyor.
İsrail ile ilişkilerin gergin olmasının seçimler öncesinde AK Parti’ye yarayacağını, seçim öncesinde Başbakan Erdoğan’ın uzlaşmaya yanaşmayacağını düşünenlerin sayısı da hiç az değil. İsrail’de zaman sanki Davos’ta durmuş. 2009 öncesini hatırlayan neredeyse yok. AK Parti iktidarının kategorik olarak İsrail karşıtı olduğu varsayılıyor.
Davos öncesi ancak hatırlatılınca hatırlanıyor. İsrail Cumhurbaşkanı Peres’in TBMM’de konuşma yaptığı, Türkiye’nin İsrail ile Suriye arasında arabuluculuğa soyunduğu unutulmuş. Türkiye’nin İsrail’i eleştirisi genellikle anti-semitizm olarak algılanıyor. Başbakan Erdoğan hakkında gazetelerde fantastik yazılar çıkıyor. En aklı başında insanlar bile karamsar bir Türkiye resmi çiziyor.
Bizim konuştuğumuz çoğu insan Amerika Dışişleri Bakanı Kerry önderliğinde başlatılan yeni barış sürecinden de umutsuz. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun herkesi kandırdığını, Filistin ile nihai barışın mümkün olmadığını söylüyorlar. Ruhani ve P 5+1 görüşmelerine rağmen İsrail’in İran’a saldırabileceğini iddia edenler bile var.
İzlenimim o ki iki ülke bir süre daha barışmazsa ilişkilerin iyice soğuması, topyekûn bir duygusal kopuşun yaşanması kaçınılmaz. Basın iki tarafta da ama galiba en çok da İsrail’de diken üstünde oturuyor. Türkiye konusunda her türlü negatif habere ve yoruma açık. Meşhur Liberman da yakında hükümete geri döneceğe benzer.
İlişkilerin normalleşmesi için İsrail’in tazminat sorununu çözmesi şart. Ancak Türkiye’nin de İsrail üstündeki baskısını hafifletmesinde, orada oluşan önyargıları azaltabilmek için çaba göstermesinde yarar var. Başbakan Erdoğan’ın zaman zaman yaptığı Türkiye’nin İsraillilere değil İsrail’deki belli bir yönetim anlayışına karşı olduğuna ilişkin açıklamaların tekrarlanması önemli.
İsrail, Türkiye’nin içinde olanları da yakından takip ediyor. Yaşanan her türlü olumsuzluk önyargılarının teyidi olarak görülüyor. İfade özgürlüğü sorunlarımız, hapisteki gazetecilerimiz, Gezi Parkı olayları burada da yankısını bulmuş. Görünen o ki sorunlarımızı çözüm yolunda atılacak adımlar da İsrail’de etkisini hissettirecek, algının normalleşmesine katkıda bulunacak.
***
İsrail’i ve İsrail’in uyguladığı politikaları beğenmeyebiliriz. Ama kabul etmemiz gerekir ki İsrail hem bölge, hem de dünya siyaseti açısından önemli bir ülke. Onu görmezden gelemeyiz. İsrail ile olan ilişkilerin niteliği Amerika ile olan ilişkilerin niteliğini belirliyor. Suriye’ye vurduğu her darbe bizim işimizi kolaylaştırıyor. Hakan Fidan’a karşı açılan kampanyanın nedeni de bu ülke ile yaşadığımız gerginlik.
Türkiye isterse iki ülke ilişkilerinin akışını değiştirebilecek küçük jestler yapabilir. Tıkanan tazminat sürecinin açılmasını sağlayabilir. Doğal olarak tazminat sürecinin de kendi mantığı içinde sorunları var. Ama bu sorunların çoğu iyi niyet ve güvenle aşılabilecek şeyler. Meclis’indeki başörtüsü meselesini dahi böylesi kolay bir şekilde aşabilen bir ülke İsrail ile olan ilişkilerindeki sorunlarını da aşabilir.