İdeolojilerin sonu” ideolojisinin amacı; gerçeğin bize anlatılan olduğuna, hiçbir ideolojik seçimin, siyasi bağlılığın gerekli olmadığına ve istenmediğine bizi inandırmak: Dünyanın haliyle, bir doktorun insan bedeniyle ilgilendiği gibi ilgilenmeliyiz. Betimsel nesnellik, bireyin ideolojik inançlarına ve siyasi ideallerine galip gelmeli. İdeolojik araçsallaştırma, en saf bilimsel gözlemmiş rolü yapıyor. İnsanların duyguları üzerine oynanıyor. Onlara siyasi olmayan, nesnel gerçekler sunuluyor: Bu düzen, etkili olduğu kadar zekice ve her şeyin ötesinde tehlikeli. İnsanın tercihlerinin değişmez tabii yasalar, hatta dogmalar olarak sunulması, demokrasiye ihanet anlamına geliyor. Laiklik ve demokrasi, iki otorite arasında bir ayrım yapmayacak mıydı? İsimlerini söylemeye cesaret edemeyen yeni dinlerin zamanı geldi.
***
Demokrasinin krizde olduğunun göstergeleri mevcut ve vatandaşlar öncelikli olarak bu göstergelere eğilmeli. Devletin veya siyasi ve ekonomik “sistem”in onları ayırıp suistimal ettiğini hisseden göçmenlerin, siyah, Arap ve Müslümanlar’ın durumunda olduğu gibi, vatandaşların sürekli haklarını talep etmeye ihtiyaç duyması ve kurban zihniyetinin sürdürülmesi, er geç bireyin sorumluluk hissini aşındıracaktır: Birey, denk bir itaat ve bağlılık duymadan, her şeyin kendinden kaynaklı olduğu duygusu ile kalakalıyor. Eğitim sisteminin gittikçe yüzeyselleşmesi, oy veren seçmen sayısının düşmesine sebep oluyor. Tanınmış kişiler arasındaki güreş müsabakasını andıran politik medya gösterileri ve adayların kişi kültü üstünden kutsanması da cabası. Bu meseleler onları doğrudan ilgilendirse de vatandaşlar, kamu işlerine ve yerel politik meselelere gittikçe daha az ilgi gösteriyorlar. Çağımız, “vatandaşlık etiği”nin askıya alındığı bir edilgenlik ve dirençsizlik çağı. Protesto hareketleri de patlak vermedi değil: Arap isyanları veya İspanya, Yunanistan, İsrail veya ABD’deki “Öfkeliler”in protestoları gibi kısa süren, şiddetli öfke patlamaları. Fakat çok kısa süreli oluşları ve kitlesel karakterleri, demokrasiye uzun vadeli bağlılığın olmadığını gösteriyor. Sorumluluk ve haklar, sadece hükümet politikalarına karşı kitlesel protestolarda değil, halk ve sivil toplumun inşa etmekte olduğu demokratik yapılarda bulunur.
Kitlesel hareketler demokrasi talep etmek için sokağa taştıkça, çoğunluğu Arap ve Müslüman olan toplumlar, günün krizlerinin bir envanterini çıkarıp ve başka çözümler önermenin yolunu bulmalılar. Alternatif üretmek için tarihlerine, kolektif hafızalarına ve entelektüel, dini ve kültürel kaynaklarına bakmalılar. “Araplar ve Müslümanlar da nihayet tıpkı bizim gibi oldular; şimdi değerlerimizi ve biz Batı’dakilerin temsil ettiği evrenselliği yaratıyorlar” şeklindeki basit ve nihayetinde tehlikeli retoriğe karşı, Küresel Güney’in genç ve enerjik nüfusunun içinden hareketlenme için yeni dinamikler çıkmalı. Günümüzde, krize saplanmış ve gelecek konusunda özgün bir perspektife sahip olmayan Kuzey’in endüstrileşmiş toplumları için de ümit var.
***
Laikler ve İslamcılar arasında yıllanmış ve siyasetçe sömürülmüş çatışma bir kenara, dikkatler artık geleceğin inşa edilmesinde sivil toplumun, kurumların ve entelektüellerin rolüne ve bununla birlikte devletin ayrıcalıklarına çevrilmeli. Küresel Güney’deki sahici bir demokratikleşme hareketi, temel öncelik olarak sadece eğitime erişimin yaygınlaştırılmasına değil, eğitimin muhtevasına da odaklanmalı. Reforma siyasi bağlılık gerektiren bir başka konu da kadının kamusal hayattaki yeri, hakları ve özerkliği. Medyanın rolü, gazetecilerin durumu ve beraberinde ifade, eleştiri ve gösteri özgürlüğü gibi meseleler; semboller ve anayasal maddelerin ifadesi üzerinde bitmek bilmeyen kavgalardan çok daha önemli. Sosyal ve siyasi modeller, kollektif etik ve psikoloji için, din ve kültürün bir kaynak olarak kullanılması tartışmasının ucu tamamen açık bırakılmalı. Çünkü bu faktörler; o halktan, toplumdan ve ülkenin kuruluş hikayesinden ortaya çıkan her demokratik projenin nefesi ve nabzıdır. Çoğunluğu Müslüman olan toplumların kendileriyle barışmalarını mümkün kılacak bu yöntemler, ekonomik ve kültürel küreselleşme çağında ilerleme için itici güç olabilirler.
>>İNGİLİZCE YAZISI İÇİN TIKLAYINIZ.